Güney Kore’nin en ünlü televizyon yapımcısı Yungsuk Nah, 2007’de yayınlanan 2 Days & 1 Night ve 2013’te yayınlanan Grandpas Over Flowers ile kendinden söz ettirmiş bir isim. Cannes Lions’daki The Power of Boredom: How Ordinary Can Be Extraordinary oturumunda da sıkıcı ve rutin olarak görünebilecek bir konseptin nasıl sıra dışı ilgiyle karşılan bir yapıma dönüştüğünü anlattı.
2 Days & 1 Night, 6 ünlü ismin bir araya gelerek bulmaca çözdüğü ve oyun oynadığı bir reality show. Grandpas Over Flowers ise yaş ortalaması 76 olan emekli aktörlerin Avrupayı gezme yolculuğunu anlatıyor. Bu yapımlardan sonra can sıkıntısının kaynağına inen bir sorgulama içine girmiş. İş seyahatlerin geziyle buluştuğu günümüzde “eğer 10 günlük tatil hakkım olsaydı, ne yapardım?” sorusunu sormuş. Nah’ın senaristi ise bu soruya “Seyahat etmeyi sevmem. Erkeklerden de hoşlanmam. Her şeyden çok yoruldum. Tek istediğim küçük bir kasabaya gidip yağmurun sesini dinlemek, Kore krepleri yapmak, çizgi roman okumak ve tüm gün uyumak.” diye yanıtlamış.
Bu sözler Nah’ın aklında yeni bir lambanın yanmasını sağlamış. Çünkü gençken bunların çoğu yapılabilirdi. Fakat insanlık olarak toplum dinamiklerinde kendimizi kaybettiğimiz için bu tip büyük adımlar atmak cesaret istiyor. Seyahat etmenin stresini de hesaba katınca, 10 günlük tatilinin sıradan ve rutin olması gerektiğine karar vermiş. Eski bir Kore sözüne de referans vererek tüm gün boyunca yemek yemek ve oyun oynamak dışında hiçbir şey yapmamanın özgürlüğünü keşfetmiş.
Bu noktada Güney Kore’deki eğitim sistemini de hatırlamakta fayda var. Çünkü Güney Kore’nin eğitim sistemi çok sıkı ve disiplinli olmasıyla ve bitmek bilmeyen bir mücadeleye bağlılığıyla tanınıyor. Bu disiplini adeta genlerine işleyen Güney Koreli birisi için hiçbir şey yapmama hakkı da büyük bir adım olarak görülüyor.
Yungsuk Nah, bu motivasyonu üzerine bir kasabada ev kiralamak için fiyatlara bakmaya başlamış. Ancak kiralar o kadar yüksekmiş ki caydrımaya yetmiş. Ve o noktada bu konuda yalnız olmadığını birçok insanın hayaller ve gerçeklik arasında kalmasına neden oluyor. Kinfolk dergisini örnek veren Nah, dergideki pek çok şeyi yapay bulsa da okurlara hissettirdiği sahte doğal hissin insanı tatmin etmeye yettiğini görmüş. Şehirde yaşayan insanların bu suni ortam içinde doğacı deneyimi doğal yaşamdan daha çekici buluyor. Sürekli olarak doğada yaşamak değil, ancak birkaç günlüğüne doğaya kaçmak cazip geliyor.
Güney Kore’nin eğitim sisteminde dayatılmış mücadele algısı geçtiğimiz birkaç yıl içinde değişirken Nah da bu görüşü desteklercesine hiçbir mücadelenin, görevin ve oyunun olmadığı bir televizyon dizisi yapmak istemiş. Three Meals a Day isimli dizi, iki karakterin tüm gün boyunca sadece 3 öğün yemek dışında hiçbir şey yapmadığı bir hikayeyi konu alıyor. Toprağı işliyorlar, yemeklerini çıkarıyorlar ve pişirip yiyorlar.
https://www.youtube.com/watch?v=SicZQfsXmzA
Karakterler ilk bölümlerde hazıra kaçan tarifler pişirirken zaman içerisinde yemekte ustalaşmaya başlıyor. Hiçbir şey yapmamayı ve sadece yemek yemeyi anlatan bu programın yarattığın en büyük farkı doğal ve rutin görünen bir hikayenin kurgulanmış ve senaryolaştırılmış olması. Hiçbir şey yapmaları için herhangi bir kasıt olmasa da anlatılanlar senaryoya uygun ilerliyor. Program boyunca ev kirası, elektrik gibi giderler veya komşularla ilişkiler anlatılmıyor. Nah’ın amacı bu programla gerçeği göstermek değilmiş, bir fantezi yaratmakmış. Bir fantezi dünyası ürünü olan bu yapımla gerçekçi ve elde edilebilir bir dünyanın hikayesini anlatmış. İzleyicilerde oluşan “bir adım daha atarsam elde edebilirim” düşüncesini tetiklemiş. Yungsuk Nah, bunu ekonomik/hesaplı fantezi olarak tanımlıyor.
İzleyicilerin programı izledikten sonra “ben de böyle yaşamak istiyorum”, “böyle bir hayata uyum sağlamak isterim” gibi yorumlar gelmiş. Zengin olmayan bireylerin de hafta sonu kaçamağı olarak bu yaşamı benimsemeye itmiş. Buradan konuyu yeni televizyon yapımı Youn’s Kitchen‘a getirdi ve Endonezya’nın küçük bir adasında Kore restoranının hikayesini anlatıyor. Bu hikayenin de neden New York City, Paris veya Londra’da değil de Endonezya’da geçtiğini, ekonomik fantezi tanımıyla açıklıyor. Çünkü Kore’den çıkıp New York City’ye veya Paris’te gidip bir restoran açması gerçekçi değil. Böylece Güney Kore’nin en ünlü televizyon yapımcısı, insanların ne izlemekten keyif alacağını, ulaşılabilir hayallerin hikayesini anlatmaktan geçtiğini keşfetmiş.
Görsel: Cannes Lions