MIT Media Lab bünyesinde bulunan Biomechatronics bölümünün yönetici ortaklarından ve iki protez bacak kullanan Hugh Herr, biyonik teknolojilerin ve insanla robot arasındaki iletişimin toplum yaşamındaki en büyük sorunlardan birini nasıl çözebileceğini anlattı. Engelli bireylerin yaşamları onları kendimizden ötekileştirdiğimiz için engellerle dolu.
Bu dünyayı değiştirmek için yapılabileceklerini inceleyen Herr, öncelikle sentetik tasarımlar hazırlayarak suda balık gibi yüzen bir biyomekatronik robot hazırlıyorlar. Bu aşamada bir robotun tıpkı bir balık gibi hareket etmesi ve çevresiyle etkileşime girdiğinin görülmesi geleceğin de parlak olduğuna işaret ediyor. Bu robot sadece yüzen bir balık değil aynı zamanda bedenin yeni formunu oluşturuyordu.
Küçük ve hareketli robot balığın gösterdiği yolda 4 farklı basamak ve sonunda devrim yatıyor. Eğer bedeni manipüle edip biyonik makinelere entegre olabiliyorsak bunu beyin, beden, biyomekatronik beden parçaları ve yenilenebilir beden parçaları eksenindeki maddelerle incelemek gerekiyor.
https://vine.co/v/OV7IxKI7UQF/
Beden ile teknolojinin arasındaki büyüklük farkına baktığımızda güneş enerjisini emen güneş panelleri devasa büyüklükteyken, insan güneşi doğal olarak yönetir ve emiyor. Ağırlık ve gram hesabı yaptığımızda hayatı anlamlandırmamızı sağlayan beyin sadece birkaç gramdan oluşuyor. Ve tüm dünyamız beynimiz sayesinde var oluyor. Tüm iletim ve iletişim de beynin güneş ışığını algılayıp onları elektrik devrelerine dönüştürmesiyle gerçekleşebiliyor.
Güneş ile beyin arasındaki ilişkiyi keserek farelerle birlikte yaptıkları deneylerden ilk denemelerde çıkışı bulmak için kaba kuvvetle duvarlara çarparak çıkışın arandığı ancak sonraki testlerde beynin bulunduğu alanın haritasını çıkardığını ve motor hareket olarak çıkışı bulduğu görülmüş.
Süreç içerisinde geliştirdiği artılırılmış protez bacakların, önceki protezlere göre her anlamda fark yarattığının altını çizgi. Geleneksel protezler vücudun bir parçası olarak değil bedene yardımcı eklenti gibi çalışıyordu. Bu nedenle yavaş da olsa bireyin yürümesini sağlıyor. Fakat protez bacaklar bedenle birlikte çalışmayı öğrendiğinde bireyler normal yürüme hızında yürüyebilir hale geldi. Hatta zıplama, koşma gibi aksiyonları da gerçekleştiriliyor Herr bu bacaklarla.
Doğuştan veya kaza sonucu engelli olan bireyler, toplum perspektifinde aciz, çaresiz, mahçup gibi sıfatlarla tanımlanır genelde. Ancak Dr. Hugh Herr, bu algının tamamen düşüncelerden ibaret olduğunu ve bu artırılmış protezlerle normal insanların yapamadığı şeyleri yapabildiğini açık yüreklilikle dile getiriyor.
Vücudun bir uzantısı olarak çalışan bacaklar, biyomekatronik parçalar olduğu için değiştirilebilir veya farklı modellerle geliştirilebiliyor. Kendinden örnek vermeyi tercih eden Herr, dünyayı daha güzel bir gezegen yapmanın yanı sıra dağcılığı ve tırmanmayı seviyor. Fakat, sakat bir insan bırak yürümeyi nasıl dağa tırmanabilir değil mi? İnsanın bilmediği şeye karşı tedirgin olmasına da teknolojik bir örnek oluyor Herr. Artırılmış bacaklarının parçalarını değiştirerek farklı zeminlerde farklı bacaklar kullanarak hobisini devam ettiriyor. Hem de normal dediğimiz insanların da önüne geçiyor. Buzlu zeminde dişli ayaklar, sarp yamaçlarda ise 1.5 metrelik bacaklar kullanıyor. Şimdi tekrar sorabiliriz, engelli olmak aciz ve çaresiz olmak mı yoksa insanlığın sıçrama yapabileceği ve atletik teknolojileri kökünden değiştirebilecek süper insanların ilk örnekleri mi?
Dr. Hugh Herr’ün konuşmasının oturum boyunca çizilerek yapılan illüstrasyon hali.
Görseller; Bigumigu