140journos, geçtiğimiz ay İstanbul’da yaşamanın bedellerini ve sonuçlarını farklı sosyal sınıflardaki insanların gözünden anlattığı İstanbul’un Bedeli isimli bir belgesel serisine başlamıştı. İlk bölümünde bir beyaz yakalının gözünden İstanbul’a yer verilirken serinin ikinci bölümünde otomobil tamirciliği yapan 34 yaşındaki Halis Acar, kendi gözünden İstanbul’u anlatıyor.
Halis, eşi ve bir çocuğuyla birlikte İstanbul’da yaşıyor. Ne kadar kenar mahallede yaşarsa yaşasın, ne kadar uzağa giderse gitsin 10 tane sabit giderden kaçamadığını dile getiriyor. Kira, doğalgaz, elektrik, aidat, telefon faturaları, internet, çocuğun giderleri derken bu 10 kalem zaten hanesinin kazandığı parayı sıfırlamaya yetiyor. İstanbul’un en kötü gecekondu mahallesinde bile 2+1 sobalı bir daire bile aylık 800 lira kira istediğini söylüyor Halis. 1404 lira asgari ücretin olduğu ülkemizde dört haneli kiralarla yaşamak zorunda kalmak da İstanbul’da yaşamanın bedelleri arasında.
İstanbul’da ve Türkiye’de yaşamanın bir başka bedeli de haftada 50 saatten fazla çalışmak. Türkiye’nin %43’ü haftada 50 saatten fazla mesai yapıyor. Ve bu kadar çalışmasına rağmen Halis, İstanbul’da yaşayan ailesini görmenin bir lüks olduğunu söylüyor. Kendisi Sarıyerde, abisi ve ebeveynleri Beylikdüzü ve Hadımköy’de yaşıyormuş. Kendi ailesiyle günde 2 ekmek yiyen Halis’in aile büyüklerini görmek için 5 ekmek parası vermesi gerekiyor.
Halis, dillere pelesenk olmuş “İstabul’u sevmeyen köyüne dönsün” klişesini 3 yaşından beri İstanbul’da yaşayan biri olarak çürütüyor. Çünkü Halis’in gidebileceği bir köyü yok, gitse bile tanıdığı kimse yok, iş yapabileceği bir alan yok.
İstanbul’un Bedeli serisinin ikinci bölümünde toplanan verinin detaylarına 140journos’tan ulaşabilirsiniz.
Görsel: 140journos