Lyft CEO’su ve kurucularından Logan Green’in sohbeti; aynı hizmeti veren Uber‘e göre kendilerini nasıl ayrıştırdıklarını, nasıl bir sistemle çalıştıkları, önemsedikleri değerleriyle Green’in uluslararası pazara açılma ve şoförsüz arabaların geleceği üzerine düşündüklerini öğrenmek için iyi bir fırsattı.
(Aşina olmayanlar için; Lyft, ABD çapında 65 şehre hizmet veren ve temeli 2007’de kurulan Zimride girişimine kadar giden bir platform.)
Yalnız yakın zamanda bağımsız yüklenici olarak çalışmak yerine resmi çalışan olma amacıyla Uber’le birlikte dava edilmeleri sohbete konu olmadı. Söz konusu davaların ABD ekonomisine nasıl yansıyabileceğini gösteren CNBC analizine
buradan ulaşabilirsiniz.
Dava sohbete konu olmadı desek de, temelindeki esnek çalışma anlayışı elbette konuşuldu. Hatta Green bu konudaki görüşünü “flexibility is the next stability” (esneklik yeni kalıcılık) ifadesiyle belirtti. Devamında da Los Angeles şoförlerinin %60’ının yaratıcı sektör çalışanlarından oluştuğunu, San Francisco’daki şoför profillerinde de ciddi oranda girişimcilerin bulunduğunu aktardı.
Los Angeles’taki profil verisine bakacak olursak; yaratıcı sektörde başarılı ve/veya ünlü olmak için şehre gelenlerin para kazanma adına garsonluk yapması geleneğinin Lyft gibi firmalara hizmet vermesini de kapsamaya başladığı rahatlıkla söylenebilir.
Ne Lyft’in ne de Uber’in “sadece bizde çalışacaksın” poltikasını benimsemediğini de not etmek gerek. Kimi şoförler her ikisinde de çalıştığı gibi birinden diğerine geçen şoförler de mevcut.
Peki Logan Green Uber’e göre nasıl bir fark yarattıklarını düşünüyor? Green, hedeflerinin alternatif bir taksi hizmeti vermekten ziyade trafikteki araba sayısını azaltmak olduğunu söylüyor.
Rakibi hakkında düşündükleri sorulduğunda ise sadece son zamanlarda etik dışı davrandıklarını ve devam eden bir davanın olduğunu
belirtti. Green Uber’in etik dışı davranış olarak nitelediklerini pek açıklamasa da şirketin Lyft şoförlerini kapmak için yaptığı para teklifleriyle Lyft şoförlerini yoldan çekmek için yaptığı sahte isteklerden bahsettiği tahmin edilebilir.
Lyft’in kendi içindeki çalışma anlayışına ve politikalarına dönecek olursak; Green benimsediği esneklik anlayışına çalışanlarına işveren gibi yaklaşmadıklarını, insiyatifi kendilerine bıraktıklarını ekliyor. İşe alımlarda en başta ortağıyla birlikte her bir şoför adayıyla görüşmeye başlayıp sonrasında bu stratejiyi hızla bırakmış. Akıl hocalığı sisteminin bu aşamada çok faydalı olduğuna inanan Green, standartlaşmış bir alım süreci sonrasında topluluğun %20’sini oluşturan en sağlam şoförler yeni elemanla çalışma seansı yapıyor. Bu şoförler seans başına 25 dolar gibi bir ücret alıyor.
Lyft’in iş memnuniyeti konusunda Uber’e göre daha olumlu bir izlenim verdiği konu olunca, Green bunu çalışanlarını açık ve dürüst olmaya teşvik etmeleriyle olası tartışmaların da ne kadar yapıcı olabileceğini savunmalarına borçlu. Geri bildirimi topluluk içinde oldukça önemseyen şirket, müşterilerin doldurduğu yolculuk bitimindeki anketleri de belli zamanlarda doğrudan şoförlerle anonim olarak paylaşıyor.
Çalıştırdıkları 30 yöneticiden 13’nün kadın olması da, özellikle iş hayatında kadın-erkek eşitliğini savunmanın tekrardan önem kazandığı günümüzde, şirketin profiline
değer kazandırıyor.
Uluslararası pazara açılmaları için halihazırda heyecanlanan yatırımcılar olsa da Green bunun için herhangi bir ülke belirlemediklerini, açılırlarsa da girecekleri ülkeye özgün bir hizmet getirmek koşulunu önemseyeceklerini söylüyor. Bu sırada verdikleri hizmetin Güney Afrika, Çin vb. bölgelerde yerel liderleri olduğunu da hatırlatıyor.
Son olarak sürücüsüz arabaların geleceğiyle ilgili fikri sorulduğunda Green ne zaman geleceğini kimsenin bilmediğini söylese de geldiğinde kendi hizmetlerinin yanı sıra tüm otomobil sektörünü değiştireceğinden emin; çünkü gelmesi daha ucuz ulaşımı, daha az araba sayısını ve insanların gelirinde artışı temsil ediyor.