Berlin’deki terk edilmiş bir binayı 165 sanatçı ele geçirirse neler olur? THE HAUS, bir parça perili ev modunda bir parça da eğlenceli, profesyonel sokak sanatı işleriyle dolu bir mekan olarak bunun cevabını veriyor. Beş katlı kentsel sanat labirenti, 70 kadar farklı ülkeden gelen yaratıcının geçici sanatsal temsil imkanı bulduğu bir alan olarak göz dolduruyor. Öyle tuvallerle dolu bir sanat galerisi de değil. İlk bakışta; ışıklar, ses efektleri, 3B formlar, büyüyen şeyler, sinir bozucu bir portre, çıkartmalar ve kokular göze çarpıyor ve mümkün olduğunca geleneksel sanat galerilerinden farklı bir görünüm sunuyor.
Berlin’in Kurfürstendamm adlı ünlü bir caddesinde bulunan bina bir zamanlar bankaymış. İç mekan sokak sanatıyla dolup taşan bina Haziran ayının başında yıkılacak ve yerine bir apartman dikilecek. Bu geri sayım sanatçılar için durumu daha da eğlenceli hale getirmiş. Bina içeri girmeye cesareti olan herkese açık ve içeriyi gezmek elbette ücretsiz.
“Berlin Art Bang” sloganıyla yaratılan THE HAUS projesi, 20 yılı aşkın süredir Berlin’de kent sanatının öne çıkan isimleri olan Kimo, Bolle ve Jörni (hepsi takma isim) adlı sanatçılar tarafından başlatılmış. Üçlünün, elle boyanan reklamlar üreten Xi-Design adlı bir şirketi bulunuyor. Diğer yandan kar amacı gütmeyen Die Dixons mürettebatıyla da THE HAUS’u kurmuşlar. Kimo, çok büyük bir sanatçı ağları olduğunu, iyi organize olduklarını ancak her şeyi de kalpten ve insanların gönüllü çalışma hevesiyle başardıklarını belirtiyor.
THE HAUS’a aynı zamanda sprey boya, bira ve pek çok malzeme stoklanmış. Tüm bunlar şirketler tarafından bağışlanmış.
Yapı malzemeleri yerel bir inşaat firmasından gelmiş, bira, Berliner Pilsen tarafından verilmiş. Dört yıldızlı bir otel ise projenin belirli bir döneminde tüm sanatçıları ücretsiz olarak ağırlıyor. Kimo, “Bu bir pazarlama şakası değil” diyor ve bu durumu şöyle açıklıyor: “Sanatçılara saygı gösterilmesini istiyoruz. Ne söylemek istediklerini ve ne zaman işlerini sergilemek istediklerini kendilerinin seçmelerini istiyoruz. Bu yüzden hiç kimseye bir ödeme yapılmadı ve hiçbir şey de satılık değil.”. Şirketleri Xi-Design sayesinde 20 yıl içinde sanatçılardan, markalardan ve ajanslardan oluşan geniş bir çevre geliştirmişler. Bu çevrenin güvenini kazanan sanatçılar dev projeler yapacakları zaman da kolaylıkla destek bulabiliyorlar.
Sanatçılar Ocak ayının ortalarından 9 Mart’a kadar çalışmışlar. Birlikte uyumuş, birlikte yiyip içmişler ve durmaksızın sanatsal üretimlerine devam etmişler. Sanatçıların birkaç kurala uyması da istenmiş. Bu kuralları Kimo “Sığır eti yok, nefret yok, saçmalık yok” şeklinde özetliyor. Ayrıca politikacılara yönelik doğrudan ve klişe eleştirilerden de kaçınılması istenmiş. Herhangi bir politik mesajın doğrudan ve klişe bir biçimde telaffuz edilmesi (Örnek: F*ck Trump) yerine dolaylı bir anlatımla mesajı kavramanın izleyiciye bırakılması tercih edilmiş. Temel hedef, “sokak sanatının ne kadar profesyonel ve yüksek kalitede olabileceğini insanlara kanıtlamak” şeklinde tanımlanmış. Berlinli sanatçıların yanı sıra tüm dünyadan pek çok aktivist, sanatçı ve sanatçı grupları, kar amacı gütmeyen dev örgütler projeye katılmış.
Die Dixons ekibi şu anda bir sonraki HAUS’u nereye kuracaklarını araştırıyorlar. Belçika, Hollanda ve başka ülkelerden “Sizin için bir binamız var!” şeklinde davet aldıklarını belirtiyorlar ve projeyi başka binalarda da devam ettireceklerini müjdeliyorlar.
Türkiye’de de kentsel dönüşüm dolayısıyla çok sayıda bina yıkılıp yerine yenisi dikilen bir süreçteyiz. Kim bilir, belki buradan da bu sanatçıları davet eden birileri olur…
Görsel: THE HAUS