Tesla’nın Autopilot‘ı, Google’ın Waymo‘su derken insan girdisini kendi meziyetleriyle ortadan kaldıran teknolojiler gündelik sohbetlerimizin birer parçası haline geldi. Bir tarafta uçuk teknoloji olarak andığımız diğer tarafta ise yavaş yavaş trafikte görmeye başladığımız bu otomobiller başlı başına yeni bir tartışma alanı yaratıyor. MIT çatısı altında doğan The Moral Machine kaçınılmaz trafik kazalarında insani değerlerimizle alacağımız kararları sürücüsüz otomobillere uyarlarken The Trolley Problem olarak bilinen etik düşünce testi de bu araçlarla beraber tekrar gündeme geldi. Dünyanın ileri gelen otomotiv şirketlerinden Daimler AG’den Wilko Stark da SXSW 2018’de “Sürücüsüz Otomobiller Hakkında Bilmediğiniz 5 Şey” başlıklı oturumuyla Daimler’in konuya yaklaşımını ve çalışmalarını kronolojik olarak aktardı.
Wilko Stark, Daimler AG’de “VP Daimler & Mercedes-Benz Cars Strategy & Head of CASE” unvanıyla görev yapıyor. Unvanı içindeki CASE ise Stark’ın ve Daimler AG’nin sürücüsüz otomobillere karşı vizyonunu temsil ediyor. Connected, Autonomous, Shared & Services, Electric kavramlarının akronimiyle doğmuş bir birim. Wilko Stark, bilmediğimiz 5 şeyi söyledikten sonra Daimler’in gelecek vizyonunu yansıtan 5 madde daha sayarak oturumunu geçmişle günümüz arasında köprü olarak konumlandırdı.
1- Sürücüsüz otomobiller yeni bir fikir değil
Bilim kurgu filmlerinden, gelecekte geçen hikayelerden yola çıkarak otomobil kavramının değişeceğini sürekli olarak görüyorduk. Ancak Daimler, 1986 yılında Prometheus Research Project ile sürücüsüz otomobil denemelerine başlamış. Fakat o zamanlar hem veri hızının düşük olması hem donanımların fiziksel büyüklüğü hem de yazılımların günümüzdeki kadar kapasiteye sahip olmaması nedeniyle proje 1994 yılına kadar devam etmiş ve sonra rafa kaldırılmış.
Projenin ilerleyen dönemlerinde Almanya’nın otobanlarında trafiğe çıkabilecek yetkinlikte bir van geliştirilmiş. Ancak bunun için aracın içindeki tüm boş alan donanıma ayrılmış. Haliyle ne koltuk ne de bagaj kalmış. Tüketicinin talep etmeyeceği, arzulamayacağı bir ürünün de piyasaya çıkması pek mümkün değil haliyle.
2- Sürüş keyfi asla eskimeyecek
Otomobilde bulunmanın en keyifli yanı onu kullanmak. Araç içinde yapılabilecek sayısız aktivite olmasına rağmen sürücünün yaşadığı tatmin bambaşka bir boyutta. Bu değerler bütünü de sürücüsüz araçların asla vadedemeyeceği bir durum. Gaza basmanın da, kaldırıma sıfır park etmenin de keyfini asla sunmayacak sürücüsüz otomobiller. Çünkü insan faktörünü ortadan kaldırıyor başlı başına. Otomobil sigorta merkezinde 2 bin kişi ile yapılan anketle araç içinde yapılabilecek diğer aktiviteler sıralanmış ve her birinin aslında günlük yaşamda ne kadar yeri olduğu gözler önüne serilmiş. Kitap okumak, arkadaşla telefonda konuşmak, film izlemek, çalışmak, oyun oynamak, uyumak, yemek yemek gibi örneklerle liste uzuyor. Wilko Stark, yapılan aktivite ne olursa olsun hiçbiri otomobil kullanmanın keyfiyle boy ölçüşemeyeceğini söylüyor. Ancak sürücüsüz otomobillerin özellikle trafiğin yoğun olduğu saatlerde kontrolü ele alarak içindeki insana bu aktiviteler için alan yaratacağı konusunda oldukça emin.
3- Otomobillerin de okula gitmesi gerekiyor
Nasıl ki insanlar hayata hazırlanırken önce anaokulu, ardından ilkokul, lise ve üniversite olarak çeşitli kademelerde eğitim alarak yetkinlik kazanıyor; sürücüsüz otomobillerin de önce anaokuluna gitmesi gerektiğini düşünüyor Wilko Stark. En basit haliyle hem çevrelerine hem de insanlarla olan etkileşimlerine alışmak için otomobillerin bir süre ısınma turuna ihtiyacı var. Veri toplamalı, analiz etmeli ve buradan çıkardığı derslerle trafiğe daha uyumlu hale gelmeli.
Sürücüsüz otomobiller şu anki donanımlarıyla ABD veya Almanya gibi ülkelerin otoyollarında trafiğe kolaylıkla çıkabiliyor ve iki nokta arasında güvenli yolculuk yapabiliyor. Fakat ya trafik daha düzensiz, insan faktörü üzerine kurulan bölgelerde nasıl davranacak? Örneğin Uzak Doğu ülkelerindeki tek bir meydanda her yöne giden yaya, motor ve otomobil trafiği arasında hayatta kalabilir mi? Bu nedenle otomobillerin de anaokula giderek hayata hazırlanması gerekiyor.
4- Direksiyonu kaldırmak en basit kısım
Mercedes-Benz’in F 015 Luxury in Motion isimli konsept aracı üzerinden maddeyi açıklayan Stark, sürücüsüz otomobillerde direksiyon ve ona bağlı aksamları kaldırmanın en kolay işlem olduğunu söyledi. Asıl karmaşa direksiyon kalktıktan sonra sürücü koltuğunu nasıl bir etkileşim için kurgulayacaklarını sorgulamakla başlıyor. Sürücü koltuğunun arkaya dönebilmesi ve tüm yolcuların yüz yüze hareket edebilmesi de bu alanda atılabilecek ilk adımlardan.
5- Bireysel taşıtlar buzdağının görünen yüzü
Günümüzde sürücüsüz otomobile kavramı sadece otomobiller üzerinden konuşuluyor. Daimler, Tesla, Waymo, BMW, Ford, Toyota ve birçoklarıyla uzayıp giden otomotiv şirketlerinin odağında otomobiller bulunuyor. Ancak sürücüsüz araç kavramı TIR ve otobüs gibi ulaşımın geniş ölçekli aktörlerine de sıçradığında bu teknoloji yeni bir boyut kazanacak. TIR’lar uluslararası taşımadığın temeliyken otobüsler de toplu ulaşımda kilit role sahip. Daimler de Mercedes-Benz Future Bus ve Freightliner Inspiration Truck projeleriyle bu alandaki aktif çalışmalar yürütüyor. Tesla da geçtiğimiz Kasım’da tamamen elektrikli Autopilot modu da olan TIR’ı Semi‘ı tanıtmıştı. Uber ise Google Waymo projesinden ayrılan ekibin kurduğu Otto‘yu satın alarak sürücüsüz TIR dünyasına adım attı.
Henüz bitmedi…
Wilko Stark, Apple sunumlarından alıştığımız “bir şey daha” girişiyle Daimler’in gelecek vizyonlarını anlatmaya geçti. Bunlardan ilki, sürücüsüz araçlar şehir yaşamı için tasarlanacak, oldu. Bu taşıtlar otobanda gitmesi için değil şehirde insanların hayatını kolaylaştıran, birbiriyle konuşabilen bir ekosistem içinde varolacağı öngörülüyor. Araçların birbiriyle ve diğer akıllı cihazlarla konuşabilecek seviye gelmesi de 5G ile gerçekleşebilecek. Veri hızının artışıyla beraber artık sürücüsüz araçlar bizlere zaman da kazandıracak. En basitiyle kendi kendine park etmesi bile çok büyük etki yaratacak.
Bütün oturumun ses kaydını buradan dinleyebilirsiniz.
Görsel: Bigumigu
Manşet görseli: Daimler