SXSW festivali müzik, film, interaktif ve komedi konularının üzerinde yükselse de markaların aktivasyonları ve etkinlikleri de festivalin önemli bir parçasını oluşturuyor. Burada boy göstermek de bir deneyim yaşatmak da unutulmayacak hatıralar kazandırabiliyor insanlara. 2016’daki Mr. Robot ve fsociety, 2017’deki Better Call Saul ve Los Pollos Hermanos aktivasyonları ses getiren çalışmalardı. Dizinin bir parçasını gerçeğe taşımaları ve ekranda gördüğümüz gerçekliği yaşatmalarıyla bağ kurmamızı kolaylaştırıyordu. HBO’nun Game of Thrones’dan sonraki yıldızı Westworld ise bu sene çıtayı oldukça yukarı taşıyan bir çalışma ile karşımıza çıktı.
Westworld, iki hafta önce Twitter’dan yaptığı duyuruyla, dizinin geçtiği Sweetwater kasabasını Austin’e getireceklerini açıklamıştı. Erken kayıtları iki saat içinde dolmuş, yarattığı heyecan ise serinin hayranlarının adeta uykusunu kaçırmıştı. Salonuyla, tavernasıyla, bankasıyla, postanesiyle bire bir western kasabası sıfırdan yükseliyordu. Biz de Bigumigu olarak kasabaya gittik ve kimin insan kimin robot olduğunun anlaşılamadığı, bambaşka bir gerçekliğe adım attığımız bir deneyim yaşadık.
Devasa bir deneyim alanı
Türkiye’de de Digiturk’te yayınlanan Westworld için hazırlanan alan gerçekten çok büyüktü. Bir binaya kurulmuş birkaç şirin anı, ekranlarda dönen sahneler ve birkaç dizi referansı değildi. Bir western kasabasında olması gereken her şey birer bağımsız yapı olarak vardı. Ancak önce deneyimin başladığı ana dönmek istiyorum. Austin’in merkezinde EastSide Tavern isimli bir restorana gittik. Burası tıpkı dizideki gibi bir geçiş istasyonu olarak kurgulanmış. Mesa Gold Station olarak konumlandırılan restoranda herkese beyaz ya da siyah renkteki kovboy şapkalarından armağan edildi ve gideceğimiz yere uygun bir görünüm sağlandı. Katılımcıların kıyafetleri ne tarz olursa olsun o şapkalar insanları bir anda Sweetwater’ın bir parçası haline getirdi.
Mesa Gold Station’dan tıpkı dizideki tren seferleri gibi kalkan otobüslerle, yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla, Austin’in çok dışında bir yere ulaştık. Ve Sweetwater kasabası karşımızdaydı. Alandaki 60 aktör kasabanın yaşadığı hissini aktarıyordu. Girişte ruhsuz bir ifadeyle “Westworld’e hoş geldiniz” diyen resepsiyon görevlisinden boş bakışlarla minik sohbetler başlatan kasaba sakinleri apayrı bir his yaşatıyordu. Aynı döngüyü yaşayan, kimi zaman kalıp yanıtlar veren hatta glitchlenip aynı şeyleri tekrar eden kasaba sakinleri devasa bir oyun hissini başarıyla geçiriyordu. Birkaç istatistiğe dokunmak gerekirse; deneyim için hazırlanan tema parkının yapımı Kasım 2017’de başlamış. 40 kişilik ekibin 5 haftalık çalışması sonucunda inşa edilmiş.
Ne kadar etkileşim o kadar deneyim
Sweetwater’daki aktörler öylesine gerçekçiydi ki çok oyunculu bir çevrimiçi oyun oynuyormuş gibi hissettirdi. Hatta biraz daha ileriye gidersem, çok iyi yazılmış ve hayata geçirilmiş bir canlandırmalı rol yapma oyunu (LARP) tadındaydı. Oyuncular karakterleriyle bütünleşmiş, dünyayı vahşi batıda gibi göre, telefon veya kamera gördüğünde şaşıran ve belirli görev akışlarını sırasıyla yerine getiren birer robot gibiydi. O kısır döngü içerisinde ancak siz doğru cümleleri kurarsanız doğru yanıtlara ulaşabiliyorsunuz. Eğer etkileşime geçmezseniz, sadece gözlemci olarak diziye ve aktivasyondaki sürprizlere dair detayları da deneyimleyemiyorsunuz.
Kasabaya geldiğinizde sizden postaneye gitmeniz isteniyor. İçeri girdiğinizde “benim adıma bir posta var mı?” derseniz, gerçekten adınıza düzenlenmiş bir mektup alıyorsunuz. Hem de herkese aynı şeylerin yazıldığı sembolik bir posta değil bu. Birden fazla akışla hazırlanmış 444 sayfalık senaryo ile katılımcıların farklı hikayeler, farklı görevler ve farklı etkileşimler kurması sağlanmış. Kimisi mezarlıkta bir yeri kazıyor kimisi bir eşgali arıyor.
Aralıklarla gerçekleşen ve tüm aktörlerin katıldığı etkinliklerin yanı sıra içeride dolaşırken biriyle konuşmak için de oraya ait olduğunuzu hissetmeniz gerekiyor. Kasabanın tüm zenginliğine sahip olan bankacı ile konuşurken eğer onu etkileyebilecek kadar güçlü bir hikayeniz varsa size anı olarak bir bozuk para veriyor. Kimi odalardaki gizli odaları bulursanız Delos şirketinin laboratuvarını görebiliyorsunuz.
Eğer bir atınız varsa demirci sizin için özel yaptığı nallardan armağan edebiliyor. Restorana gittiğinizde konserve fasülye yiyebiliyorsunuz. Kadınlarla flört edebiliyor, aranan suçluların peşine düşerek şerife yardım edebiliyorsunuz. Kasaba fotoğrafçısının yeni aldığı kamerayı denemek için iki saniyede şipşak fotoğraf çekilebiliyorsunuz. Özetle, yaşayan kasabanın bir parçası oluyorsunuz.
Tema parkına gizlenen sürprizler:
Samuraylar Westworld’e geliyor. Nasıl veya ne şekilde olacağı belli olmasa da tema parkında dolaşan bir samuray, sezonun ve evrenin yeni ufuklara da yelken açacağını gösterdi. Aşağıdaki fotoğraflarda da görebileceğiniz samurayın hiçbir karakterle etkileşime geçmemesi de dikkat çekti. Westworld’ün temel kurallarından bir tanesi, host’lar, yani ev sahipleri, asla kendilerinin orada varolan birer robot olduğunu bilmemeleri. SXSW’teki aktivasyonda bu döngünün kırıldığı ve iki kovboyun kendi aralarında konuşurken buraya hapsolduklarını düşündüklerini dile getirdiği görüldü.
Bir mezarlığın yanından geçerken ise bir kadının banka oturup ağıt yaktığını gördük. Kadın ile konuşarak topraktaki ipuçları takip edildiğinde ise iç içe geçmiş halkalardan oluşan 0 ve yanındaki 4 ile üstündeki iki adet 2 dikkat çekiyor. Her kombinasyonla bu sayılar 22 Nisan’ı, yani 2. sezonun başlayacağı tarihi işaret ediyor. Mezartaşının üzerinde ise Dolores Abernathy yazıyor. Vaizin daha derin kaz, önerisine kulak verince ise bir labirent bulunuyor.
Yukarıda da bahsettiğimiz gizli odada ise 2. sezon için yayınlanan Super Bowl videosuyla gün yüzüne çıkan yüzü olmayan drone host‘ları görüyoruz. Bu ipucuyla da farklı bir host, robot versiyonunun diziye gireceğini görüyoruz. Aşağıda fotoğrafı da bulunan ve restorandan alınabilen Maiden Brand Beans marka fasülyeler de Kuzuların Sessizliği’ne gönderme vardı. Kutunun içindekiler bölümünde “1 human liver” ve “old favorite of our founder.” Robotların yaratıcısı olan Dr. Robert Ford’u canlandıran Anthony Hopkins’in Oscar ödülü kazandığı Kuzuların Sessizliği’ndeki Dr. Hannibal Lecter karakterine bir referans bu detay da.
Görsel: Bigumigu
Manşet görseli: HBO