Sinir bilimi ve teknolojiyi birbirine yaklaştırarak Dünya üzerindeki herkesin yararlanabileceği teknolojiler geliştirmek tüm bilim ve teknoloji insanlarının temel görevi olarak konumlanmalı. Çünkü araştırma merkezlerinde gelişip yok olan teknolojilerin dünyadaki kimseye bir faydası dokunmuyor. DARPA’nın sağlık alanında çalışmalar yürüten ekibinin başındaki isim Geoffrey Ling, bu görüşlerini çekinmeden dile getiriyor.
Makinelerin gelişiminin bir noktada yapay zekanın el ele verip insanlığı domine edeceğine inanmayan Ling, makinelerin karışık olduğunu fakat karmaşık olmadığı belirtiyor. Fakat bu denklemde insanların karmaşık yapıya sahip olduğunu ve iki eksen arasında bağ kurmanın hem makineler hem de insanlığın kazançlı çıkacağını savunuyor. Makinelerin yönetimi ele geçirmesi demek gelişim süreçlerini kendilerinin tayin etmesi anlamına geliyor. Fakat hiçbir insan bunu istemeyeceği için karamsarlığı bir kenara bırakabiliriz.
Devletin bir organı olan DARPA’da çalışan Ling, kendini siviller karşısında devlet olarak konumlandırdığı için alabileceği olumsuz eleştirileri de hesaba katarak Irak ve Afganistan’da görev yaparken insanları uluslarına göre değerlendirmeden tedavi ettiğinin altını çizdi.
İnsanların uzuvlarını kaybetmesinin hiçkimse için güzel bir durum olmadığını ve bunu değiştirmenin alternatiflerini geliştirdiklerini söyledi. Ve bu noktada makinelerle insanların nasıl yakınlaşabileceğini açıklamaya başladı.
İnsanlar uzuvlarını kullanırken hareket ettirmek için fiziksel bir karar almaz. Sadece düşünür ve kolunu hareket ettirir. Bunun yerine protez kol koyduğunuzda ise robot sesi çıkaran bir modelle birlikte olmaz istemez. Çünkü insanlar yaradılışı gereği doğal ve olağan süreci takip eder. Sadece düşünerek kolunu oynatamadığı sürece, o makineyle bağ kurması da olanaksızdır. Robotların bunu yapmasını sağlamak içinse onları hack’leyerek kullanım alanlarını ve yöntemlerini değiştirmek gerekir.
Sağlık alanında DARPA’nın izlediği yolu insanlığın uçmasına benzeten Ling, önce basit prototipler ardından çalışan modeller geliştirildiği ancak bunun da yeterli olmayıp tasarımı kusursuz hale getirmek için çalışmaların devam ettiğini söyler. İnsanoğlu uçmayı öğrendikten sonra ise hedefini yükseltir ve atmosferin dışına çıkmayı başarır. Bu basamaklar insanlığın gelişim sürecinin özeti niteliğindedir.
20 Eylül 2011’de geliştirdikleri ilk taslakta kullanıcılar düşünce gücüyle bir robotu kontrol etmeyi başardı. Bundan 7 ay sonra ise tam anlamıyla kontrol edip vücuda dahil edilebilir hale geldi. İnsanlığın uçma macerası bu kadar uzun bir süreyken gelişen teknolojiler süre, maliyet ve verimlilik konularında da ilerleme kaydediyor. Ve bu teknolojiler ancak sıradan bir insanın erişip uygulayabileceği duruma geldiği zaman anlam kazanacak.
Duke Üniversitesinden Murali Doraiswamy sahneye çıktığında ise konuya farklı bir açıdan yaklaştı. Veri toplama ve anlamlandırmanın sağlık alanındaki gelişmeleri nasıl hızlandırabileceğini örnekledi. Özellikle nöroloji alanında yapılan çalışmalarda insanların verisini toplayıp onlarla çalışmayı büyük ölçekte yüksek maliyetler engelliyor.
Yüz binlerce insanı bir alana toplayarak uzun bir süre üzerinde çalışamazsınız. Fakat teknoloji ve interneti kullanarak bu veriye doğal yollarla ulaşabilirsiniz. Test, deneme gibi oyunlaştırıcı faktörler insanlara cazip gelirken Lumosity gibi uygulamalar kullanıcıların sinirsel ve düşünsel verilerini toplayarak doğal bir havuz oluşturur.
Bu atılım da yapılan çalışmaların araştırma sürecini hızlandırdığı gibi bulunacak tedavileri birkaç nesil ileriye değil günümüzdeki insanlara sunabilir hale getirir.