Martine Rothblatt’in biografisine ve uzmanlık alanlarına baktığımızda yazar, avukat, girişimci, yönetici gibi ünvanlarla karşılaşıyoruz. Amerika merkezli birçok yayın onu Amerika’nın ve dünyanın etkileyici kadınları arasında gösteriyor. Bu kanının temel nedenleri arasında yapay zeka alanında yaptığı çalışmalar ve insana en yakın yapay zeka sahibi robot BINA48 öne çıkıyor. Aynı zamanda toplumda farklı bir konumunun olmasının bir diğer sebebi ise trans birey olması.
Rothblatt, hayatında yakaladığı mutluluğun temelini otoritenin huyuna gitmeden sosyal ve bireysel ilkelerin peşinden gitmesine bağlıyor. Birey olarak var olup kimliğini benimsemeyi toplumun yaratacağı her baskıdan daha yüce bir noktada konumlandırıyor. Hayatını bir yolculuk olarak tanımlarsa başarının temeline merak duygusunu koyuyor. Merak etmek, araştırmak ve tutkuyla peşinden gitmek kişinin bireysel mutluluğunun temelindeki harçtır.
Otoriteye karşı olan savaş aslında sadece vatandaşı olduğumuz ülkenin hükümetine veya yönetime yönelik kurulmuyor. Kendi içimizde kurduğumuz otoriteye ve tiran rejime karşı da sürüyor. En basit örnekle sigara içme, satın alma kararları bu çelişkiyi ortaya koyuyor. En sade çelişkilerimiz dahi içgüdüsel taleplerimizle toplumsal etiğimiz arasında kurulan ince bir köprüde çarpışıyor.
Dünya üzerinde birlikte olabildiği tek insan olan eşi Bina Aspen Rothblatt’ın ismini verdiği yapay zekaya sahip robot BINA48, Rothblatt’ın en dikkat çeken çalışması. Konuşabilen, anlayıp değerlendirerek yanıt veren BINA48 bazı sözleriyle insanlığı sorgulamamıza da sebep oluyor.
Yapay zekanın gelişimi ve bireysel asistan olarak insanla kurduğu iletişime değinen Her filminin kurduğu distopyadan oldukça etkilendiğini çekinmeden dile getiriyor. Yapay zekanın sahip olduğu bilincin bir anda değil zaman içerisinde kolektif olarak gelişeceğine inanıyor Martine Rothblatt. Bu nedenle büyük markaların bir anda çıkıp yapay zekaya sahip robotların satışa çıktığını duyuracağına inanmıyor.
Dijital dünyada sosyalleşmek ve insanlarla iletişime geçmek demek, kimlikten ve görünüşten arınarak bireyin benliğini önplana sunması anlamına geliyor. Yani internette kimse birbirini ırkı, dini, cinsiyeti üzerinden tanımıyor ve değerlendirmiyor. Bireyler bu bilgileri paylaşmayı seçmediği sürece sadece benlikleri ve düşünceleri tartışabileceği bir platform olarak kalıyor internet. Keza kimse Rothblatt’ın trans birey olmasını değil söylemlerini değerlendirerek iletişim kuruyor.
Fiziksel görünüşümüzün ve toplumsal önyargıların geçersiz olduğu dijital dünyada insanlık birleşerek Dünya’dan daha büyük bir dünya yaratıyor. Ve bu sayede geleceğe yön verebiliyoruz. Bu durumun bir sonraki basamağı olan yapay zeka ile insanlığın tanışması toplumun çalışma mekaniklerinin kökten değişmesini sağlayacaktır. Rothblatt kimliklerimizden arındığımız için kölelik, azınlık, cinsiyet gibi sosyal ayrımların ve ötekileştirmelerin geride kalacağını öngörüyor.
Devletin, toplum üzerindeki konumu otorite ve zorba bir rejim olmaktan ziyade toplumun daha iyi yaşamasını sağlayacak çalışmalar yapmasıyla refah artışı sağlanabilir. Sağlık hizmetleri, doktorla kurulan ilişki ve toplumsal etiğin trans bireylerin hayatında köstek olmaması devletin sorumlulukları arasında yer alıyor.
Herhangi bir eşyayı bilinçli olarak çalmazsanız hırsız olarak yaftalanmazsınız. Fakat bunu jüriye ve hakime açıklarken kabul edilebilir bir şekilde sunmakta zorlanırsınız. Yine de kabul edilebilir bir tabana çekebilirsiniz. Bu örneğin öznelerini değiştirerek trans bir bireyin cinsiyet değiştirme talebini doktoruna açıklaması durumunda alacağı tepkiyi öngörebilir miyiz? İnsan haklarına gösterilmesi gereken saygının bu önermede geçerli olacağını düşünebilir miyiz?
Dijital dünya ile fiziksel dünyanın çakışması dünya için kırılma anı olacaktır. Çünkü insan beyni çalışma prensipleriyle benzersiz bir süper bilgisayar gibidir. Beyin duygusal yönden kendini geliştirmiş bir yapıya sahipken bilgisayarlar görev tamamlama ve süreç takibi gibi mekanik işlemlerde gelişmiştir. Bu iki noktanın birleşimi yeni bir toplumsal çağa atılan adımdır.
İnsan zihninin en önemli yeteneği bir ispatlayamayacağımız şeylere inanabiliyor oluşu. Rothblatt, aşırı rasyonel insanların hayatlarında inanca ait bir odaya ihtiyacı olmadığını yanılgı olarak görüyor. Bu inan sadece dini ve yaradana yönelik bir inanç da değil. Her birey hayatında inanacağı bir olgu, obje ve olaya ihtiyaç duyar. Hayat boyunca yeni bir şeyler ortaya koymak ve ihtimalleri hesap ederek yaşamak da inanç güdüsünün temelinde yer alıyor.
İnançtan soyutlanmış bilim yavan iken bilimden arınmış inanç da körlükten başka bir şey değildir. Çeşitlilik Rothblatt için en güzel inanç ve renklerin yarattığı ahenk bu inancın en güzel yansıması. Çeşitliliğin güzelliğini ilk fark eden kişinin de Darwin olduğunu ve türlerle ırkların arasındaki farklılaşmanın bu düşüncenin merkezinde yer aldığının da altını çiziyor.
Hayatı ve yaşamı güzelleştiren değerlerini 4 madde ile özetliyor Martine Rothblatt; merak, soru sormak, sevgi ve bir şeyler yapmak. Hayatı merak edip sürekli araştırmak ve bu maceradan vazgeçmemek gerekiyor. Bu merakı besleyecek soruları insanın sürekli olarak sorması sürecin ikinci adımını oluşturuyor. İlk iki maddenin seyrini değiştirecek şey sevgidir. İnsanın sadece kendini sevmesi yetersizdir. Birey, mutlaka bu sevginin bir kısmını başka bir kişi veya olguya ayırmalı ve onu da beslemelidir. Ve son olarak bu üç maddenin geçerli olup dünyada iz bırakabilmesi için bu duyguların peşinden giderek bir şeyler yapmalıyız.
Rothblatt’ın oturumunu kapatırken son sözleri “Arayın, bulun, araştırın ve üretin. Dünya için yapabileceğiniz en iyi şey bu.” oldu.
Görsel; ImageThink
Manşet Görseli; SXSW 2012, Youtube