Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
SXSW 2013: Güzel Sanatların Yüksek Teknolojiyle Buluşması: Ninjaneering

SXSW 2013: Güzel Sanatların Yüksek Teknolojiyle Buluşması: Ninjaneering

Alanlarında çok başarılı işler yapmış dört panelist; sanat, tasarım ve teknolojinin iç içe geçişi ile ilgili konuştu.

İlk günün ilk sunumu çok heyecan verici geçmişti. Fakat bir sonraki saat için seçtiğim iki alternatif oturuma da yer olmadığı için giremeyince moralim bozuldu. Akşam girdiğim ve doğrusu büyük merakla beklediğim Ninjaneering: Where Fine Art meets High Tech sunumu ise kelimenin tam anlamıyla ilaç gibi geldi. Bu oturumun panelistlerini kısaca tanıtmam gerekiyor içeriği anlatabilmek için.

Heather Shaw

Vita Motus Design Studio’nun kurucusu, yaratıcı yönetmeni ve başkanı olan Heather, elektronik ve görsel sanatların tüm imkanlarını kullanan sahne tasarımları yapıp bunları hayata geçiriyor. Festival ve konserlerde benzersiz atmosferler yaratabilen Shaw iş hayatına VW Group’ta çalışarak başlamış bir otomotiv tasarımcısı. En ünlü projelerinden birisi de Amon Tobin’in ISAM turu için tasarladığı ve yapımını üstlendiği projeksiyon yansıtmalı sahne. Bu sahnenin hikayesini ve canlı halini aşağıdaki kısa tanıtım videosundan izleyebilirsiniz.

Jen Lewin

Boulder, Colorado’lu bir sanatçı olan Jen Lewin, henüz teknoloji ve üretim imkanlarının bugünkü kadar kolay olmadığı zamanlardan beri dijital uygulamalarla sanat eserleri yaratıyor. Mimarlık eğitimi alan Lewin, eserlerinde özellikle ışıkla ilgili oyunlar yapmayı seviyor. Neredeyse tüm eserlerini kendi stüdyosunda yapan sanatçı, ahşap ve lehim işlerini sevdiği kadar ledlerle uğraşmaktan da hoşlanıyor.

John Taylor

LumiGeek şirketinin kurucularından olan John Taylor da led ışıklar üzerine uzmanlaşmış bir teknoloji aşığı. Taylor kendisini bir sanatçı olarak görmese de işini sanatçıların projelerini hayatageçirmeyi kolaylaştırıcı teknolojiler ve yapımlar üretmek olarak konumlandırmış.

Maurice Conti

Conti, Autodesk’te stratejik inovasyon direktörlüğü gibi ağır bir pozisyona sahip. Tasarım ve inovasyon odaklı bir kariyere sahip olan Conti, Autodesk’ten önce Frogdesign’da çalışmış. Frog’un New York ofisinin başkanlığına kadar yükselen Conti, 2007’den beri Autodesk’te.

Oturum John Taylor’un konuşmacıları tanıtmasıyla başladı ve ilk sözü Maurice Conti aldı. Conti, sanatın içinde teknoloji barındırmayan bir kolunun neredeyse varolmadığını ilkçağ mağara resimlerinden başlayarak anlattı. Mağara içini aydınlatmak için ateş olmasaydı o resimler yapılamayacaktı zira. Michelangelo’nun Sistein Şapeli freksi için kullandığı pigmentli boyaların da kendi zamanı için bir inovasyon olduğunu belirten Conti, Monét gibi dışavurumcu sanatçıların da ilk mobil ressamlar olduklarını, çünkü tipler içinde yağlı boyalarını her yere ilk defa o zamanlarda taşıyabilmeye başladıklarını söyledi. Conti, günümüzde sanatçıların araçlar konusunda sahip oldukları inanılmaz ölçüde büyük fırsatı da uygulama dünyasını örnek göstererek verdi: 1 milyon mobil uygulama olan bir zamandayız ve bunların belki binlercesi sanat yaratmak için kullanılabiliyor. Özetle, sanat yapmak gittikçe demokratikleşiyor. Belirli alet ya da teknikleri ustalıkla kullanamayan kişiler de teknoloji yardımıyla kendilerini sanatsal biçimlerde ifade edebiliyorlar diyor Conti.

Maurice Conti’nin şlrketi Autodesk’in bu konudaki katkısına verdiği iyi bir örnek de oldu. Janet Echelman’ın balık ağları projesi için yazılımla nasıl katkıda bulunduklarını anlattı. Echelman’ın TED’de sunduğu olağanüstü projelerini hatırlayalım:

Bu da projenin yazılım tarafından, sunumda bizimle paylaşılan kısa bir görüntü:

İkinci söz sırası Shaw’daydı. Shaw örnek projelerine geçmeden önce Audi’de araç dış tasarımı bölümünde çalışırken öğrendiği bir disiplinden söz etti. Otomobil tasarlarken geçmişi izleyip geleceğin akımlarını öngörme konusunda geliştirdiği bu özelliğini şimdi de kullanıyormuş. Shaw iki konuya çok önem veriyor, Moore Yasası, yani entegre devrelerdeki transistör sayısının her 2 yılda 2 kat artması -böylece mikro işlemcilerin 2 yılda bir 2 kat hıza çıkması- ve geçtiğimiz yıl SXSW’te konuşan Kurzwell’in bilgisayar kabiliyetleri ile ilgili öngörüsü. Buna göre bilgisayarların veri işleme kapasitesi genişleyerek (exponential) arttığı için bir kaç yıl içinde bir fare beyninin kapasitesine ulaşan bilgisayarlar, 10’lu yıllar içinde insan beynini, bir kaç 10’lı yıl içindeyse tüm insanların beyinlerini kapasite olarak aşacak. Shaw bu verilerin, şu anda kullanılan teknolojinin tahminimizden çok daha hızlı bir şekilde gelişip değişeceğini gösterdiğine inandığını söylüyor.

İşlerinden de örnekler gösteren Shaw, özellikle çok büyük projelerde -örneğin 30.000 kişilik bir dans çadırı işinde- prodüksiyonu yapılan sahnenin çok kısa sürede ve kolaylıkla kurulması ve etkinlik sonunda da aynı hızla kaldırılabilmesi sorunlarının çözümünün öneminden bahsetti. Amon Tobin sahnesi de 1 yıllık bir turne için yapılmış örneğin. Bu arada Tobin’in bu turnesi 1 yıl önceden tamamen satılmış ve 2. yıla uzatılmış. Heather Shaw’un şirketi Vita Motus’un işlerini buradan inceleyebilirsiniz.

Daha sonra sözü alan Jen Lewin de kendi projelerinden bahsetti. Lewin, sanatçı dostları olan bir ailede büyümüş ve çocukluğunda evde hep sanat, teknoloji ve bilim konuları konuşulmuş. Kendisi de bu konuların birbirleriyle ilişkisini özümseyerek büyüdüğünü söyleyen sanatçı, eserlerini önce kurgulayıp, sonra teknolojik olarak nasıl çözümleyebileceğine bakıyormuş. Lewin’in The Pool adlı projesi, sanatçının tarzını ve işlerini özetlemek için iyi bir proje. Burada geniş bir alana yerleştirilmiş olan yuvarlak ışık kaynakları, birbirleriyle ve üstlerine çıkılmasıyla etkileşime geçerek renk değiştiriyorlar. Lewin bu projeyi ilk yaptığında çok daha primitif bir teknoloji kullanmış.

Son versiyondaysa, oturumun da son konuşmacısı olan John Taylor ile çalışmış ve Taylor’un şirketi led ışıkların kontrol üniteleri konusunda Lewin’in hayalgücünü çok daha serbest bıraktıracak çözümler geliştirmişler.

Lewin sürekli eserlerinin bitmiş halini gösterdikten sonra Taylor’un aynı eserlerin arka planıyla ilgili görüntüler paylaşması sunumun eğlenceli anlarındandı. Binlerce ledden oluşan bir eser çok büyüleyici ama o ledleri bağlayan kablolar da gerçekten etkiliyor insanı üretim aşamasını düşündürerek.

Sunumun sonunda John Taylor, ninjaneering terimini açıklayan bir kısa anlatım da gerçekleştirdi. Artık sanat ve tasarım yapabilmenin yolu, mühendislik ve teknik bilgiden de geçiyor.