Londra’daki Victoria & Albert Müzesi’nde Gelecek Burada Başlıyor (The Future Starts Here) spekülatif tasarım sergisi 12 Mayıs – 04 Kasım 2018 tarihleri arasında ziyarete açık. Bu sergi, müzenin Tasarım, Mimari ve Dijital Bölümünün hazırladığı ilk büyük sergi ve hem müzecilik hem de tasarım dünyasından genellikle olumlu tepkiler aldı.
Gelecek Burada Başlıyor sergisi, müzedeki ilk örneği olması nedeniyle eleştirmenler, gazeteciler ve tasarımcılar tarafından dikkatle inceleniyor. Bu kapsamda, bakış açısına bağlı olarak kimileri başarılı kimileri ise başarısız buluyor.
Bir sonraki yazıda sözünü edeceğimiz spekülatif tasarım yaklaşımı ekseninde tasarlanan, yerleştirilen ve kavramsallaştırılan sergi geçmişin gelecek tasavvurundan, şimdinin gelecek tasavvurundan ve geleceğin tasavvurundan dem vuran bir zamanlar ötesi kültür-teknoloji kuluçkası gibi. Serginin alan tasarımından yerleştirmesine, sergilenen olgulardan sorgulanan düşüncelere kadar yorumlanması gereken bir yaklaşımı bulunuyor. Ben bu yorumlamayı bu yazıda yapmayacağım ama kısaca size neler olduğundan söz edeyim.
Sergi farklı farklı soruları irdeleyen geçmiş, şimdi ve geleceği düşünen 100 tasarıma ev sahipliği yapıyor. Temel sergi tasarımı beş ana konsept etrafında gelişiyor: Beden, Evimiz, Şehirler, Siyaset ve Gezegenimiz. İrdelenen sorulardan birkaç tanesine örnek verelim:
- Hepimiz bağlantılıyız, fakat hala kendimizi yalnız hissediyor muyuz?
- Eğer yanıt Mars ise, soru nedir?
- Edward Snowden kahraman mı, hain mi?
- Şehirler herkes için midir?
- Demokrasi halen geçerli mi?
- Kim sonsuza kadar yaşamak ister?
- Ekmek kızartma makineniz size karşı olabilir mi?
- Patronunuz bir algoritma mı olacak?
Bu gibi sorular etrafında düzenlenen alan, tasarımıyla da sorgulanan mefhumları yansıtmaya çalışıyor.
Sergide yer alan veya konu edilen tasarımlardan bazılarını burada paylaşmaya çalışayım:
Piyasaya çıkan ilk iPhone’dan BitCoin işleyen makinaya, Ushahidi’nin protesto alanları için ürettiği kiremite benzeyen modemden (BRCK) Hollanda’da kitlesel fonlamayla inşa edilen üst geçide kadar pek çok tarihi olarak önemli veya gelecek açısından dikkat çekici işler var.
Sergiden örnek işler
Görsel: Luchtsingel, Ossip van Duivenbode, ArchDaily.com
- Rotterdam’da kitlesel fonlamayla inşa edilen Luchtsingel üst geçidi.
- Ağaç anteni, ağaçların enerjisinden faydalanarak radyo dalgalarını yaymayı sağlayan bir araç.
- Sponsorlardan Volkswagen’in ürettiği sürücüsüz bir araç prototipi.
- Black Mirror’ı hatırlatan, öldükten sonra bilgilerinizi yükleyerek sizi bir chatbot’a dönüştüren uygulama: Eterni.me
- Devletsiz demokrasi kavramını öne çıkardığı düşünülen Rojava Halk Meclisi mimari tasarımı.
Miranda July tasarımı
Bunlar arasında, benim özellikle dikkatimi çeken bir tanesi ise, Me and You and Everyone We Know filmiyle ülkemizde de bilinirlik kazanan Miranda July’ın ortaya çıkardığı bir tasarım çalışmasıydı.
Miranda July, 22 Ağustos 2015’te çağırdığı Uber’in şoförü Oumarou Idrissa’nın hayat hikayesini dinleme fırsatı bulmuş. Nijer’de başlayan hayatı onu Los Angeles’a kadar getirmiş. Buradaki eğitim ve üniversite hayalleri suya düştükten sonra hayatta kalıp, para kazanmaya ve ailesine para göndermeye çalışmış. Bütün bu süreçte de bir dönem kaçak olarak yaşamak durumunda kalmış. Artık ABD vatandaşı olmasına rağmen, o zamanlardan beri geceleri uyku uyuyamadığını ve kronik uykusuzluk çektiğini anlatmış. Bunun üzerine Miranda July, Oumarou’dan çektiği uykusuzluğu paylaşmak isteyip istemeyeceğini sormuş.
Tasarım da bu noktada ortaya çıkıyor. Miranda July’ın geliştirdiği tasarımda birkaç farklı renkte perde yan yana asılı duruyor. Bu arada perdeler Londra’da asılı ve Oumarou Los Angeles’ta normal hayatına devam ediyor.
Mavi renkli perdeler Oumarou’nun yatağında yatıp uyuyup uyumadığını işaret ediyor. Perdeler kapalıysa, Oumarou uyuyor, yarı açıksa hafif uykuda olduğunu gösteriyor. Perdenin hareketi de yatağa bağlanan Somfy uyku ölçümleme motoru tarafından tetikleniyor. Kahverengi perdeler ise, Oumarou’nun Whatsapp’ta çevrimiçi olup olmadığını gösteriyor. Pembe renkli perdeler, Oumarou’nun Uber servisinde müsait veya meşgul olduğunu gösteriyor. Yeşil renkli perdeler ise Instagram faaliyetine işaret ediyor.
Bu perdelerin gün içindeki hareketlerine göre Oumarou’nun günlük hayatında neler yaptığını anlayabiliyoruz. Kendi adıma, fikri ve uygulamayı beğenmekle beraber, perde metaforunu biraz gereksiz buldum. Gerçi Miranda July’ın o hiciv dolu mizah anlayışında bir yere işaret ediyordur ama ben tam çözümleyemedim.
Gelecek İçin Bir Alet Çantası
Tomorrow we’ll be hosting speakers from @GoogleAI and more in our special all-day event: A Toolkit for the Future. Hear about the future of technology, politics and design from industry insiders. #TheFutureStartsHere Get your tickets now: https://t.co/9HqN1nhNoU pic.twitter.com/SOjaIKVbEB
— V&A (@V_and_A) June 28, 2018
Sergiyle beraber düzenlenen program etrafında birçok yan etkinlik de bulunuyor. Bunlardan bir tanesi olan Gelecek İçin Bir Alet Çantası (A Toolkit for the Future) konferansı 29 Haziran 2018’de düzenlendi. Bu tek günlük konferansta serginin küratörleri, sergilenen bazı işleri hazırlayanlar ve tasarlayanlar kendi yaklaşımlarını ve projelerini anlattılar.
Konuşmacılar arasında An Xiao Mina, Matt Jones, Jonas Staal, Kei Kreutler, Heather Dewey-Hagborg, Bethan Wolfenden, Anab Jain ve Luiza Prado gibi isimlerin bulunduğu konferansa genel hatlarıyla bir bakalım.
Teknoloji nerede üretiliyor?
İlk oturumun konu başlığı “Teknoloji Nerelerde Üretiliyor?” (Where are Technologies Produced) idi. Bir teknolojist ve araştırmacı olan An Xiao Mina, günlük hayattan nesnelerin internet mimlerine (meme) dönüşüp dönüşemeyeceğini irdeledi. Bu konuda örnek olarak çıkarılan kedicik şapkalarını (pussy hat project), stres çarkını ve ona benzer nesneleri örnek olarak inceledi.
Ardından, Google AI Baş Tasarımcısı Matt Jones geldi ve Google’da makine öğreniminin nasıl işlediğini, onlara nasıl düşünmeyi öğretmeye çalıştıklarını anlattı. Aşağıda, başka bir konferanstan benzer bir sunumunu bulabilirsiniz. Matt, AI ve insan etkileşimi ve anlamlandırma üzerine ilginç düşünceler sunuyor.
Göklerin ve dünyanın politikası
Onun ardından Kei Kreutler, Open Space Observatory projesini anlattı. Bu proje ekseninde kendin yap (DIY) yöntemiyle insanların nasıl küçük uzaydaki uyduları, diğer uzay araçlarını ve uzay çöpünü gözlemleyebildiğini anlattı. İnsanlar kolektif zeka örneği kullanarak küresel olarak uzay hareketlerini gözlemleyebiliyorlarmış.
Teknoloji demokratikleştirilmeli mi?
Öğle arasından sonraki oturumun konusu “Teknoloji Demokratikleştirilmeli mi?” (Should We Democratize Technology?) idi. Bu oturumda Heather Dewey-Hagborg’u DNA’lar üzerinden yaptığı fenotip uygulamaları üzerine dinledik. Hagborg’un yaptığı işte alınan DNA örnekleriyle kişinin profilini ve portre fotoğraflarını üretmek. Bu konu etrafında, yüzünü hiç bilmediğimiz tarihi karakterlerin gerçek tiplerini öğrenebiliyor veya atalarımızın neye benzediğini öğrenebiliyoruz. Türkiye’den epey talip çıkar herhalde…
Aynı oturumda, Bethan Wolfenden Kendin Yap Biyoloji (Do It Yourself Biology) kavramından dem vurdu. Bento Bio Laboratuvarlarının kurucularından olan Bethan, insanların kendi ortamlarında nasıl biyoloji deneyleri ve genetik öğrenimler yapabileceklerinden söz etti. Hazırladıkları setler sayesinde yeterince steril olan her ortamı biyoloji laboratuvarına dönüştürebiliyorsunuz.
Alternatif dünya modelleri düşünmek
Günün son, ama benim için en heyecanlı, oturumunda “Alternatif Dünya Modelleri Düşünmek” (Imagining Alternative World Models) başlığı altında Superflux kurucusu, iyi bilinen tasarımcılardan birisi olan Anab Jain’in etkileyici sunumunu izledik. Jain, bize hem sergi hem de başka kapsamlarda yaptıkları çalışmalardan söz etti. Bunlar arasında bir tanesi, 30 yıl sonrasının dünyasını düşünerek bir ev ortamı ve hayat biçimi tasarlamak olmuş. Spekülatif tasarım yöntemiyle gelecekteki bir yaşam biçimini düşünerek kurguladıkları ev ortamını inşa ederek bir proje için sergilemişler.
Anab Jain’in “Neden farklı gelecekler hayal etmeliyiz” (Why we need to imagine different futures) başlıklı TED konuşmasını izleyerek gelecek kurgulama hakkında ilham alabilirsiniz.
Son oturumun diğer sunumunda, Luiza Prado “kimin geleceği nerede başlıyor?” sorusuna yanıt aradığı kolonyalizm, feminizm ve marksizm ekseninde dönen bir anlatı gerçekleştirdi.
Günün sonunda, bütün bu ilginç, ufuk açıcı düşünce ve yorumları izledikten sonra Gelecek Burada Başlıyor sergisini dolaştım ve bu bağlamlardan bakınca epey ilginç bir deneyim yaşamamı sağladı. Sergi hakkında daha detaylı birkaç incelemeyi Wallpaper ve Dezeen‘deki incelemelerde okuyabilirsiniz. Bu sergi, bundan sonrası için, Victoria & Albert Müzesi’nin neler yapabileceğine dair ipuçları veren bir ilk adım olarak görülebilir.
Görsel: Ossip van Duivenbode, Serdar Paktin