Bildiğiniz gibi biz de bir süredir hazır ofisi anlayışının Türkiye’deki en yeni temsilcilerinden Kolektif House’dayız. Farklı disiplinlerde üretim yapan Kolektifli komşularımızı tanıdığımız serimizin yeni bölümünde küresel restoran listeleme platformu Zomato ve ülke müdürü Oytun Çalapöver ile birlikteyiz.
Kuruluş hikayenizi anlatır mısın? Emekleme döneminde yaşadığınız zorluklar nelerdi?
Zomato, 2008 yılında Hindistan’da kuruldu, Türkiye’ye gelmemiz ise 2013 senesinin sonunu buldu. Uluslararası pazarlara açılma stratejimizin ikinci dalgasında, Endonezya ve Brezilya’yla birlikte aynı günde İstanbul ve Ankara’da faaliyete geçtik. Dubai, İngiltere, İskoçya, Güney Afrika ve Filipinler gibi uluslararası pazarlardan sonra İstanbul’da da kullanıcılarımızla buluşmuş olduk. Geldiğimiz noktada; içerisinde ABD, İngiltere, Portekiz, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Avustralya gibi pazarların da bulunduğu 23 ülkede; kullanıcılarımıza doğru mekan seçimleri yapma, deneyimlerini başkalarıyla paylaşma, internetten rezervasyon yapma ve internetten sipariş verme imkanları sunarken, işletmeler için de var olan ve potansiyel müşterileriyle daha sıkı iletişim ve kolay etkileşime geçme fırsatları yaratıyoruz.
Operasyonun Türkiye’deki ön hazırlıklarını yapan Hindistanlı ekibimiz, vize konusunda çok da büyük kolaylıklarla karşılaşmadılar. İstanbul’daki operasyon ve ekibimizi kurmakta olduğumuz tam olarak aynı günlerde, Endonezya ve Brezilya’daki aynı görevi üstlenen Hindistanlı ekibimiz, yaratılacak yüksek katma değerli iş hacmi, istihdam ve yatırım sebebiyle, devlet tarafından özel bazı vize kolaylıklarıyla donatılıyorken Türkiye’deki yönetim ekibimiz, işe alımlardan sadece üç hafta sonra vize sebebiyle bir aylığına yurt dışına çıkmak ve ekibi uzaktan yönetmek durumunda kaldılar. Bu süreçte, Türkiye kararımızdan vazgeçmenin eşiğinden döndük diyebilirim. Sonuçta küresel olarak yatırım yapmak isteyen firmalar için, Türkiye veya herhangi bir pazar olmazsa olmaz değil ve bu tarz kararlar, pazar potansiyeli kadar dış şartların ne kadar kolaylık veya zorluk yaratacağı da değerlendirilerek alınıyor.
Yine ilk başlarda yaşadığımız zorlukların bir tanesi de, ismi tam olarak duyulmamış ve Hindistan menşeli bir girişim için doğru yetenekleri bulmak ve onları Zomato’ya çekmek oldu. Her ne kadar bu konuda çok şanslı olsak da (kurucu ekibimizin çok büyük bir kısmı hala bünyemizde), en fazla efor sağladığımız ve kafa patlattığımız alanın bu olduğunu söyleyebilirim. Ne yazık ki ülkemizde, girişmcilik deneyiminin ne anlama geldiği ve kariyer gelişimine ne gibi faydaları olacağı konusu çok yaygın olarak bilinmemekte, ve gerek okul gerekse iş hayatında başarılı olan gençler için, özellikle çalışma fırsatı bulduğum diğer birçok pazara kıyasla girişimcilik deneyimi ciddi bir alternatif olmaktan uzakta.
Bugün geldiğiniz noktaya ulaşırken geçtiğiniz en önemli aşamalar, atladığınız temel basamaklar nelerdi?
Günlük 8.000 ziyareti kutladığımız, yorumların her birini her gün tek tek okuyabildiğimiz günlerden; App Store’da yeme-içme kategorisinde bir numaraya yerleşmemiz, aylık 6 milyonluk ziyaret seviyesine gelmemiz, her gün yüzlerce mekanın kullanıcılarımız tarafından yorum ve puanlarla değerlendirilmesi noktasına ulaşmamız kolay olmadı.
Bu süreç içerisinde, bir yandan İstanbul’da listelediğimiz ve bilgilerini, menülerini güncellediğimiz mekanların sayısını 29.000’in üzerine çıkartırken, diğer taraftan da sponsorluk, reklam ve online rezervasyon hizmetlerimizden faydalanan işletmelere sunduğumuz değeri sürekli olarak artırdık.
2015 başında gerçekleştirdiğimiz Mekanist’in satın alımı, bizi arama-keşif alanında pazarda rakipsiz bir hale getirirken, bir diğer taraftan da İstanbul ve Ankara’nın dışında, yeme-içme ve pazar büyüklüğü olarak anlamlı; Adana, Bozcaada, Bodrum, Çeşme, Bursa ve Gaziantep gibi 13 noktada Zomato’yu hizmete sokma fırsatı sağladı.
Bugün itibariyle Türkiye, Zomato’nun restoran sayısı olarak en büyük, pazar potansiyeli olarak ise dünyada en yüksek potansiyele sahip dördüncü pazarı.
Kolektifi ilk nereden duydunuz?
Kolektif’i ilk olarak, beraber çalıştığımız satış direktörümüzden duydum. Yeni ofis arayışlarımız başlamıştı ve zaten iki senedir Kolektif’in yan sokağındaydık. Görüp, son kararı vermemiz; burası sıva, demir ve boyadan oluşan bir inşaat olmasına rağmen sanırım 1-2 saatten fazla sürmedi. 🙂
Ne zamandır Kolektiflisiniz?
Daha bir ayımız dolmadı. 🙂
Zomato’nun gelişiminde ve şu anki çalışma dinamiklerinde Kolektif’in yeni ve yaratıcı ofis anlayışının size ne gibi faydaları oldu?
Neden ve nasıl olduğunu tam olarak bilmiyorum (belki yakın zamanda bununla alakalı daha net bir cevap verebilirim fakat böyle olacağını hissediyor ve hedefliyorduk) ancak buraya taşındığımızdan beri ekibimizin işle alakalı motivasyonunun daha yukarıya çıktığını hissediyoruz. Ekibin büyük bir kısmının gezgin statüsünde, dolayısıyla kolektif alanlarda çalıştığını değerlendirince, odaklanma ve konsantrasyon eksikliği gibi negatif faktörlerin bir risk olarak devreye girmesinden endişe edilebilirdi fakat tam tersi oldu. Herkes, çalışma ortamından çok mutlu olduğu gibi, iş ve sonuca ulaşma konularında eskisine göre çok daha fazla arzulu.
Zomato’nun bu yıl içinde hedefleri neler?
Zomato, 2016 senesinde Türkiye’de cirosunu iki katına çıkarttı. 2017 için de benzer hedeflerimiz var. Ciromuzu tekrar iki katına çıkartırken, odağımızın bir kısmını da verimlilik ve karlılık gibi faktörlere çevirmeyi planlıyoruz.
Potansiyel yeni ürün lansmanları ve ortaklıklar sayesinde, 2017 yılında Zomato’nun dijital dünyada yeme-içme piyasasındaki vazgeçilmez konumunu daha da güçlendirmesi de ana hedeflerimiz arasında.
Türkiye’de Zomato’nun yaptığı işi yapmanın zorlukları ve kolaylıkları var mı? Neler?
Zorlukları çok. Hatta en büyük zorluklarla karşılaştığımız pazar olduğunu söyleyebilirim. Rolüm gereği, bütün küresel pazarlarımızla iç içe çalışıyorum, aynı zamanda Çek Cumhuriyeti ve Slovakya pazarlarının da sorumluluğuna sahibim. Dolayısıyla, karşılaştırma yapmak için elimde çok fazla veri ve anekdot bulunuyor.
Dış şartlar, ekonomik koşullar, restoran işletmelerinin dijital dünyayla olan entegrasyonları, yukarıda bahsettiğim insan kaynakları sıkıntıları ve belki de en önemlisi, pazarın büyüklüğü ve “hyper-local” (aşırı yerel) bir iş kurmak için şehrin komplike bir yapıya sahip olması, diğer pazarlarla karşılaştırıldığında yaşadığımız en büyük zorluklar.
Diğer taraftan, aynı şekilde pazarın büyüklüğü ve potansiyeli ise, işimizi biraz daha kolay yapan faktörler oluyor. Belki de Türkiye’nin en büyük avantajı, zorluklar ve kaosa karşı çok güçlü durabilen bir toplumsal yapıya sahip olması. Herkesin işini ve günlük yaşamını etkileyen dış faktörlere rağmen, sürekli olarak pozitif ve gelecekle alakalı umutlu bir bakış açısının, en zor durumların bile toplum olarak üstesinden gelmemize yardımcı olduğunu düşünüyorum. Bizim yaşadıklarımızı başka bir pazarda yaşamış olsaydık ve pazarın dirayetli duruşu bize bu güveni vermemiş olsaydı, pazardan çekilmek ciddi ciddi düşünülebilirdi. Her işte olduğu gibi, Zomato için de zorluklar ve kolaylıklar birbirini az çok dengeliyor diyebilirim.
Görsel: Zomato