Malzeme, teknik ve hikaye kadar biçimsel metaforlar da animasyon filmlerini oldukça orijinal hale getirebiliyor. Örneğin Amy Xu, Melt Down adlı kısa animasyonuyla stres karşısındaki tepkilerimizi “erime” olarak görselleştirmiş ve gerçeküstü bir evrenden biçare hallerimize ayna tutmuştu. Yine sakalı yetişkinlik ve sorumluluk sembolü haline getirerek ardından da insandan bağımsız bir şeymiş gibi canavarlaştıran animasyon kısası Hair Today, Gone Tomorrow da benzer bir yaklaşımla dikkatleri çekmişti. Sam Gainsborough imzalı Facing It ise sosyal kaygı bozukluğunu başkarakterin, sürekli eriyen ve şekil değiştiren kilden portresiyle görselleştiriyor.
Facing It, bir “gerçeklerle yüzleşme” hikayesi
Facing It, kendini her zaman etrafındaki mutlu(?) dünyadan ayrı ve izole hisseden Shaun’un iç dünyasına odaklanıyor. Shaun kalabalık bir barda ebeveynlerini beklerken, sosyalleşmek için takdire şayan ve cesur bir mücadele veriyor. Ancak ne kadar çok çabalarsa, işler o kadar ters gidiyor. Çünkü Shaun kendisini olduğu kişi yapan acı verici hatıraların etkisinden bir türlü kurtaramıyor. Ne zaman insanlara uyum sağlamak adına bir adım atsa, yüzü akışkanlaşıyor ve zihni ona zamanda yolculuk yaptırarak geçmişteki kötü bir anıya götürüyor. Bunun sonucunda da ortama uyumsuz davranışlar sergilemekten kurtulamıyor. Bu şekilde sıkıntı içinde geçen bir akşamın sonunda karakterimiz, en sonunda patlama noktasına geliyor. Bundan sonraki sahneler de oldukça düşündürücü aslında. Bireyin topluma uyum sağlaması gerekli mi? Uyum sağlayamadığı noktada bireyin hasta olarak nitelendirilmesi ne kadar adil? Etrafımızdaki mutlu yüzler gerçek mi? Yoksa o mutlu yüzlerin ardında da korku ve endişe dolu bir dünya mı var? Shaun bu mutlu yüzlerin gerçek olmadığını, yalnızca kendi kafasında yarattığı bir yanılsama olduğunu görebilecek mi? Hatta tüm bu gerçekliği kalabalığın yüzüne vuracak ve maskeleri düşürecek kişi de o olabilir mi? Herkes iç dünyasında Shaun kadar zorlu travmalarla boğuşuyor ancak Shaun bunu göremiyor olabilir mi? Facing It izleyiciye bu türden sorular yöneltiyor ve birey-toplum ilişkisini; bireyin kendine karşı olumsuz yaklaşımları varsa yeniden sorgulamasını talep ediyor. Başka bir deyişle, olup bitenle gerçek anlamda yüzleşmesini istiyor izleyicinin.
Filmdeki portreler, kilden bir maske olarak gerçek insanların gövdelerine yerleştirilmiş. İnsanlara kafalarını kaplayacak ve saç yerine geçecek büyük başlıklar giydirilmiş. Başlıkların ön kısmına ise yeşil ekran önünde çekimleri yapılan kilden portreler bindirilmiş. Kil portrelerin fotoğrafları kare kare aktörlerle çekilen sahnelere yerleştirilmiş. Yapım aşamasına dair detayları aşağıdaki videoda görebilirsiniz.
Londra’da çalışmalarını sürdüren animasyon yönetmeni Sam Gainsborough’un çalışmalarını Instagram’ı ve Vimeo kanalı üzerinden takip edebilirsiniz.
Görsel: Vimeo