Mobiliteyi yeniden düşünmek ve yeni iş birlikleri; daha sürdürülebilir bir mobiliteye geçişi, ulaşımı ve ulaştırmayı yeniden düşünme şeklimizi nasıl hızlandırabilir? Hydro ve Polestar, SXSW 2021 oturumunda yakın geleceğin şehirleri için çok işlevli bir elektrikli taşıyıcı tasarlama konusundaki iş birliklerini anlatıyor. Sıfır emisyonlu bir gelecekte çözümler bulmak için şaşırtıcı iş birliklerinin neden bir anahtar olabileceğine değiniyor. Bununla birlikte Oslo yeni kurulan Munch Müzesi Direktörü Stein Olav Henrichsen aynı oturumda yeni müzeden bahsederken mimari, sürdürülebilirlik, kullanıcı deneyimi ve dijital içerik gibi konulara değiniyor. Ayrıca İskandinav Modeli’nin (Nordic Model) çocuklu kadınlar için ne kadar büyük bir itici güç olduğuna değiniliyor.
Sürdürülebilir mobilitede alternatif yaklaşımlar
Konuşma ilk olarak Wallpaper’ın kıdemli editörü Nick Compton’un tanıttığı elektrik enerjisiyle çalışan, çok hafif alüminyumla yapılmış, doğa dostu yeni bir scooter ile başlıyor. Re: Move adı verilen bu scooter’ın asıl üretilme ve kullanım amacı kargo nakliyelerinin ulaştırılmasını kolaylaştırmak. Daha çok kısa mesafeler için uygun olan bu araç ufak ve hafif bir gövdeye sahip. Polestar ve Hydro iş birliğiyle CO2 emisyonlarını düşürmeye yönelik alüminyum ve benzeri malzemelerle tasarlandı. Re: Move ile ilgili detaylara geçtiğimiz günlerde yazdığımız bir haberde değinmiştik.
2017 yılında iklim kriziyle mücadele kapsamında ayıracağı bütçeyi açıklayan Oslo şehri o zamandan bu yana daha sürdürülebilir ve yeşil bir şehir için neler yapılması gerektiği konusunda halkı bilinçlendirici ve teşvik edici projelere imza atıyorlar. Bu durumun geri dönüşü yıllar içerisinde yapılan tercihlerle yavaş yavaş meyvesini veriyor. Örneğin geçen yıl şehirde satın alınan araçların yüzde 63’ü tamamen elektrikle çalışan araçlardan oluşuyor.
Munch Müzesi’ni dijitalleşme yolculuğu
Ardından Oslo’daki açılmak üzere olan yeni Munch Müzesi’nin Direktörü Stein Olav Henrichsen, bir medya şirketi olan Schibsted‘in CEO’su Kristen Skogen Lund ile bir konuşma gerçekleştiriyorlar. Müzeyi ve Edward Munch eserlerini milyonlarca insanın erişimine açan teknolojik altyapıları sağlayan Schibsted, pandemi sürecinde dünyadaki tüm insanların sanattan uzak kalmamalarını ve sanatı deneyimleyebilmeye devam etmelerini sağlıyor. Kristen, pandemi ile birlikte konserlerin ve sergilerin dijitalleştiğini, bunun yakından bir eseri görmek ya da bir konseri deneyimlemekle aynı tadı vermediğini ama pandemi öncesine göre dünyanın her bir yanından çok çok daha fazla insana erişildiğini dile getiriyor.
İskandinav Modeli çalışan ebeveynlere nasıl fayda sağlıyor?
Konuşmanın son bölümünde Oslo’nun neden ve nasıl sürdürülebilirlik açısında en lider şehir konumuna geldiği konuşuluyor. Oslo Business Region’un CEO’su Siw Andersen Norveç’in cinsiyet eşitliğinde dünyadaki en iyi ikinci ülke olduğunu söylüyor. Oslo Belediye Başkan Yardımcısı Victoria bu durumun işini nasıl etkilediğini açıklarken eğer İskandinav Modeli olmasaydı şu an bu işe sahip olamayacağından bahsediyor. Bir buçuk yaşında bir kızı olduğunu ve kendisine bu iş teklif edildiğinde kızının üç aylık olduğunu, kızı altı aylık olana kadar ebeveyn ödemesi alarak evde kalıp kızına bakabildiğini ve altı aylık olduğunda kendisinin işe geri dönüp kocasının evde kaldığını ve gene ebeveyn ödemesini alarak bebeklerine baktığını dile getiriyor.
İskandinav Modeli’nin sağladığı en önemli şey insanların aynı anda hem üst seviye işlere sahip olup hem de bir aile kurabilmelerine destek olması. Oslo’daki babaların yüzde 70’i en az 15 hafta ebeveyn ödemesi alabiliyor böylece babalar çocuklarıyla bağ kurabilme fırsatı bulurken anneler de işlerini kaybetmek zorunda kalmıyor. Ayrıca çocuklar bir yaşına geldiklerinde anaokullarına bırakılabiliyor böylece iki ebeveyn de çalışmaya devam edebiliyor. Bunların yanı sıra Norveç’te eğitim tamamen ücretsiz. Tüm bunlar Oslo’yu dünyada yaşanabilecek en iyi şehirlerden biri yapıyor.
Görsel: SXSW, Schibsted