Mark Holden (PHD Worldwide Strateji ve Planlama Yöneticisi) konuşmasına zihinsel bir yenilenmeyle, birlikte ilerlediğimiz geleceği nasıl gördüğümüze dair kısa konuşmasını yaptı. “Bildiğimiz tek şey geçmişte olanlardır. Şimdiki zaman paradigmaları geçmişte dünyayı nasıl gördüğümüze dair bilgi verir. Geleceğe ait bir bilgiyi değil… Bu durum şimdiki zaman fırsatlarını iyi göremediğimiz anlamına geliyor.”
2007 yılında Twitter’ı ilk gördüğünde, değerini yeterince anlamayamağını söyleyen Holden, “Cep telefonu mesajlarına ait geçmiş paradigmalarını görmüştüm. Eğer o sırada cep telefonlarının ne olduğunu ve ne kadar büyük bir şey olacağını bilmeseydim. Sosyal medyayı sezebilir ve daha farklı bir yaklaşımım olurdu” diye de ekliyor.
Holden “Eğer geleceğe dair bir paradigmayı görebilseydiniz, çevrenizde insanların görmediği ne görürdünüz?” diye soruyor. Jason Silva’nın alışılmadık bir insan olduğunu belirten Holden; fütürist, film yapımcısı (National Geographic Channel – Brain Games)
Silva’ya sözü bırakıyor.
Jason konuşmasına yaratıcılık ve teknolojiye olan tutkusundan bahsederek başlıyor. Teknolojinin yaratıcılıkla birlikte dünyanın sınırlarını nasıl değiştirdiğine değiniyor. Günümüz bilişsel filozoflarından Andy Clark ve David Chalmers’a göndermeler yapan Silva, teknolojinin isteklerimizi genişletme kapasitesinden bahsediyor. Teknolojideki büyümenin üstsel oranlarda olduğunu ve bu tarz bir büyümenin doğrusal düşünen beynimiz için algılanması zor bir durum yarattığını belirtiyor. Yakın arkadaşı ve tanınmış günümüz mucit ve fütüristlerinden Ray Kurzweil’in 30 doğrusal /üstsel adım önermesiyle açıklamaya devam ediyor. 40 yıl öncesinin devasa bilgisayarlarındaki kapasitenin kısa sürede günümüz cep telefonlarına evrildiğini, bu sürecin yakın zamanda damarlarımızda dolaşacak benzer kapasitedeki, bizleri geliştiren / dönüştüren farklı bir olguya bürünmesine şahit olacağımızı söylüyor ve bilişsel ektaziye olan bağımlılığını vurguluyor. İnsanın mağrasında kalmadığını, dünyanın dış sınırlarına çıktığını ve durmayacağını, bu durumun insanın doğasında olduğunu ekliyor.
Medyanın aptallaştıran etkisini, zihin açıcı bir şekle büründürmeyi amaçlayan Jason, bahsettiği bilişsel ekstaziyi herkes ile paylaşmayı hedeflediğini karma bir kelime ile açıklıyor: bilişsel doyum (mindgasm).
Bilimsel görünen, entelektüel hazza dayalı konuşmasında Jason, ilk videosunu gösteriyor. Hazırladığı videoları espresso shotlarına benzetiyor. 2 dakika ya da daha az süreli (çok fazla algımızı dağıtan içerik olduğundan) ve izleyeni yakalayıp hayalgücünü sıfırlayan(reset) içerikler. Video kendi yaklaşımını destekler nitelikte ve insan kapasitesinin sınırlarını aşan ve dönüşen insan ile ilgili.
Jason konuşmasına bilgi teknolojilerinin her şey yuttuğu anolojisiyle devam ediyor. Biyolojinin bilgi teknolojisine dönüştüğünü belirten Jason, gen diziminin Moore yasasından üç kat daha hızlı olduğunu söylüyor. Jason, Craig Venter’ın “Tanrıyı oynamaktan dolayı endişe duyuyor musunuz?” sorusuna verdiği “Oynayan kim?!” cevabını hatırlatıyor. Jason, Gen teknolojilerinde devrimsel bir sürecin yaşandığına vurgu yaparak konuşmasına devam ediyor ve “biyoloji dahilerin tuvalidir” diyerek biyolojinin son dönemdeki önemini gözler önüne seriyor. Nano teknolojinin, programlanabilir yapıların varlığını hatırlatarak GNR (genetik, nanoteknoloji ve robotbilim + yapay zeka) üçlemesine ve bunun sonucu olarak “tek olma” yöneliminden bahsettikten sonra bir sonraki videoyu gösteriyor. Video “gelecekteki biz” ile ilgili.
Teknolojinin bilişsel bir değişimle algılanması gerektiğini söyleyerek yeni bölüme başlayan Jason, Kevin Kelly’nin bir sözünü hatırlatıyor: “Teknoloji hayatın 7. Krallığıdır!”. Teknolojinin hayattan ayrılamayacağını doğa ve teknoloji arasında bir bütünleşmenin gerçekleştiğini belirtiyor. Sıra üçüncü videoda. Videonun içeriği, teknoloji ve doğanın bir bütün olarak benzerliklerine odaklanıyor.
Jason Silva güçlü bir girişle yeni bölüme başlıyor: Teknoloji biziz! Popüler bilim yazarı Steven Jason’dan örnek veren Silva, astronotların dünyanın fotoğrafını gönderdiğinde kim ve ne olduğumuza dair yeni bir perspektife kavuştuğumuzu belirtiyor. Filozof ve teolog Soren Kierkegaard’ın “olası” üzerine bir sözüyle başlayan ve “bitişik/komşu olası” (adjacent possible) üzerine kurgulanmış bir sonraki videoya geçiyoruz.
Farklı ve görülmemiş olanı görmenin bireye yeni düşünme yolları açtığından bahsederek yeni bölüme giriş yapan Silva, Awe (korkuyla karışık şaşkınlık) kelimesinin anlamı üzerine yoğunlaşıyor. Bunu zihinsel alışkanlıklara yönelik son videosu ile bütünleştiriyor.
Korkuyla karışık şaşkınlığın yarattığı yeni model kurma çabasına olan bağımlılığını vurgulayan Silva, yaratıcılık kapasitesine odaklanıyor. John Smart’ın aşma hipotezinden (The Transcension Hypothesis) bahsettikten sonra son videoyu göstererek bu bölümü tamamlıyor (formist paradox üzerine).
Konuşmayı isteyenler şurdan izleyebilirler.