Bu yazıya Game of Thrones’un 6. sezonunun 4. bölümünü az önce izlemişken başlıyorum. Merak etmeyin, diziyle ilgili izlemeden öğrenmek istemediğiniz hiçbir şeyi ifşa etmeyeceğim. Hatta herhangi bir yapımın içeriğinden de bahsetmeyeceğim. Daha çok onların karşımıza çıkış biçimleriyle ilgileniyorum.
Game of Thrones pazar akşamları HBO’da yayınlanıyor. Türkiye’de ise Amerika’daki yayınından iki saat sonra izlenebiliyor. Açıkçası her ne kadar neler olduğunu çok merak etsem de hiçbir bölümü pazartesi sabahı saat 7’de izleme çabam olmadı, ama kullanıcıda ‘istesem izleyebilirim’ hissini uyandırmanın dahi oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, küreselleşen dünyada uluslararası seyirciye ulaşmak için farklı yollar deneyen yayıncıların girişimlerinden yalnızca biri. Öte yandan “malum ortamlar”la mücadele etmek için bir mecburiyet de olabilir. Game of Thrones’dan bunu beklemek gerçekçi olmasa da günümüzde geçen yapımların güncel konulara değindiğini, hatta bu “anlık” olma halini bir pazarlama yöntemi olarak kullandığını görüyoruz. Louis C.K.’in “diziyi sizin izlemenizle aynı anda çekiyorum” sözünü hatırlayabiliriz.
Netflix ise başlı başına zaman kavramını farklı algılamamıza yol açan bir girişim ve ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor. Dizilerin bir sezonunun bütün bölümleri aynı anda kullanıma sunulurken servisin erişilebildiği bütün dünya ülkelerinden yine aynı anda izleme olanağı sağlanıyor. Bir başka deyişle, Netflix dizilerinin bir başlama ve bitiş saati yok. İlla bir başlangıç saatinden bahsedecek bunun için Swatch’un önerdiği internet saati gibi birimlere başvurmalıyız. Farklı saat dilimlerini ortak bir paydada buluşturabilmek için ortaya atılan internet saati, dünyanın her yerinden aynı anda erişilebildiği için saat farklarını tamamen ortadan kaldıran internet içerikleri için de kullanılabilir. Chelsea Handler, Netflix’te geçtiğimiz hafta başlayan talk-show’unun tanıtımı için yaptığı sahte TED konuşmasında da programın haftada üç gün tüm dünyada aynı saatte yayınlanacağından bahsediyordu.
Chelsea Handler’ın bu skeci TED konuşmalarının da bir parodisi niteliğinde olduğundan işin mizahi yönüne odaklanıyor olsa da bu durum, söylediklerinin değersiz olduğunu göstermiyor. Hatta tekrar tekrar farklı şekillerde vurgulayarak bir şaka malzemesi olarak kullandığı bu gerçeğin, günümüz yayıncılığında önemli bir noktaya parmak bastığını vurgulamak lazım. Chelsea adını taşıyan talk-show çarşamba, perşembe ve cuma günleri yayınlanıyor. Konuklarıyla stüdyonun kanepesinde oturup sohbet etmekle yetinmeyen Handler, Rusya’da dans derslerinden Japonya’daki Harajaku kızlarına uzanan geziler de yapıyor. Programın tanıtımları “190 ülke” ifadesini geçirecek kadar iddialı. Üstelik Handler’ın kendi deyimiyle “burası Netflix, burada her şeyi söyleyebilirsin.”
Apple’ın 7/24 yayın yapan internet radyosu Beats 1, bir diğer örneğimiz. Beats 1, Drake’in Apple Music’ten çıkan yeni albümü Views From the 6‘i 27 Nisan’da tüm dünyaya aynı anda canlı yayınla dinletti. Hemen ardından da Zane Lowe’un Drake’le yaptığı bir röportaja yer verildi.
Tüm dünyadan erişilebilen Beats 1 da insanlığı zamanı ölçmek için yeni birimlere mecbur bırakacak bir potansiyele sahip, ancak henüz bunu ne kadar gösterebildiği şüpheli. Tanıtımı 7/24 olarak yapılsa da şimdilik 12 saatlik yayın yapılıyor, kalan 12 saat ise tekrarlardan oluşuyor. Yani GMT +2’ye tabi olan bizlerin bir günün öğleden sonrasında dinlediğimiz programla ertesi günün sabahı tekrar karşılaşma olasılığımız yüksek. Zaman: 1, Beats 1: 0. Yine de Apple’dan bahsettiğimiz için kendimi bunun çok uzun sürmeyebileceğine dair bir şerh düşmek zorunda hissediyorum. Göreceğiz.
Görsel; YouTube, Applemusic, HBO