Avrupa Birliği’ne yetenekli tasarımcı kontenjanından giren Esra Gülmen’in ülkeler arası başarı dolu hikayesine hayran olmamak elde değil. Esra Gülmen; çalışkanlığın, meslek aşkının ve farklı düşünmenin, başarıya giden yolda başka bir ülkenin kapısını nasıl açtığının kanıtı adeta.
“Burada yetenekliysen, rockstarsın!”
KÖ: Bize kendini tanıtabilir misin?
Esra Gülmen: 1986, Nisan, İstanbul doğumluyum. Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık Bölümü’nde okudum. Mezun olur olmaz aynı okul ve bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. Grafik tasarımla da bu sırada tanıştım. Derslere girerken aklım hep grafik tasarımdaydı. Bir süre sonra akademisyenlik serüvenimi yarıda kesip Frankfurt’a taşındım. Şimdiki kariyerim ve yaptığım işler stajyer olarak çalışmaya başladığım Almanya’da şekillendi diyebilirim. Ogilvy Frankfurt’ta önce stajyer sonra junior sanat yönetmeni olarak çalıştım. Çalıştığım süre boyunca iki Altın Aslan olmak üzere birçok ödül aldım. Araya kısa süreliğine Ogilvy İstanbul ve 2 yıllığına da Ogilvy Amsterdam’ı sıkıştırdım. Bir buçuk yıldır da çok sevdiğim Berlin’deyim. Şu an Heimat Berlin’de Head of Design (Tasarım Bölümü Başkanı) olarak çalışıyorum.
Art Directors Club Germany (Almanya Sanat Yönetmenleri Kulübü) üyesiyim ve iki yıldır Hamburg’da düzenlenen bu yaratıcılık festivalinin tasarım bölümünde jüri üyeliği yapıyorum. Lürzer’s Archive Best 200 Illustrators Worlwide (Lurzer’s Archive Dünya Çapında En İyi 200 İllüstratör) kitabında dört defa arka arkaya yer aldım.
Kitaba giren son illüstrasyonlar, bu sene Art Directors Club Festival kampanyası için yaptığımız işler oldu. Kampanya’nın her mecrasını; posterini, filmini, çantasını, hatta banner’ını, bir sanat eseri gibi yaklaşıp tasarlamaya çalıştım. Bu kampanya, Art Directors Club’ın en çok sevilen kampanyalarından biri oldu. Bu sayede WUV isimli büyük bir reklam dergisinde Haftanın Yaratıcısı seçildim. Benim için gurur verici, şanslı bir yıldı. Geçen sene ise Amsterdam’da ”13” adlı, on üç serigrafi baskıdan oluşan ilk kişisel sergimi açtım. Şimdi de üyesi olduğum XHour Collective için Hamburg’da ikinci sergimi açmayı planlıyorum. Serigrafinin yanı sıra, üç boyutlu tasarım işlerine de ağırlık vermek istiyorum.
KÖ: Başa dönersek, iç mimarlık bölümünden mezun oldun, Frankfurt’ta bir grafik tasarımcıya dönüştün, bu değişim nasıl gerçekleşti?
Esra Gülmen: Bu değişim reklam ajanslarında çalışmamla başladı. Marmara Üniversitesi’nde çalışırken tanıştığım arkadaşım Çağla Turgul bir gün bana “İşlerin çok güzel, çok yeteneklisin, mutlaka Kurtcebe’yle tanışmalısın,” dedi. Kurtcebe Turgul’la tanıştık ve ardından Medina Turgul’da staja başladım. Bir yandan da okulda derslere giriyordum. Diğer yaratıcı insanlarla çalışmak çok keyifliydi. Daha önce mimarlık ofislerinde çalışmıştım ama ajans ortamı bambaşkaydı. Ama burada, çok sevdiğim halde uzun süre kalamadım, çünkü bir kaç ay sonra Frankfurt’a taşındım. Ve asıl serüven Frankfurt’ta, Ogilvy Frankfurt’un tasarım bölümü başkanı Helmut Meyer’la tanışmamla başladı. Türkiye’de grafik tasarımcı olmak istediğimi söylediğimde insanlar, ”Tipografi dersi almadın, grafik tasarım bölümü okumadın, yapamazsın,” diyorlardı. Almanya’daki patronlarım bana güvendiler, tasarım bölümünde bana şans verdiler ve her şeyi onlardan öğrendim diyebilirim. İllüstrasyon konusunda ise kendi kendimi yetiştirdim. Deneyerek, hiç durmadan çizerek kendi tarzımı bulmaya çalıştım.
Bu arada bakış açılarını karşılaştırmam gerekirse: Türkiye’dekiler, tipografi dersi almadın yapamazsın diyorlardı. Almanya’dakiler ise, “Zaten mimarlar tipografiden çok iyi anlıyor, grafik tasarım eğitimi almadığın için de tasarıma hep daha farklı yaklaşıyorsun, bu da seni diğer tasarımcılardan farkı kılıyor diyorlardı.
Özetle; buradakiler yeteneği yüceltmeye ve yükseltmeye odaklı. Kimden, nasıl en güzel şekilde yararlanabiliriz, yeteneği nasıl geliştirebiliriz, bu yeteneği daha yukarı nasıl taşırız diye düşünüyorlar. Bakış açıları çok daha yapıcı ve olumlu.
Türkiye’de ise tam tersi, negatif ve yıkıcı bir bakış açısı var orada.
Burada yetenekliysen, rockstarsın.
KÖ: Ogilvy Frankfurt’tan, Ogilvy İstanbul’a geçince (kısa bir dönem sanırım) nasıl bir fark gördün? İstanbul çekici geldi mi, yoksa bir an önce Avrupa’ya dönmek, orada çalışmaya devam etmek mi istedin?
Esra Gülmen: Türkiye’deyken yarı İstanbul’a, yarı Frankfurt’a bağlı çalışıyordum. Ama iki ajansa aynı anda yetişemedim. İstanbul’a ve Türkiye’deki ajans ortamına adapte olamadım ve bir an önce geri dönmek istedim. Bu sırada daha önce birlikte çalışmış olduğum Darre Van Dijk (şu an Amsterdam’daki TBWA\NEBOKO’nun CCO’su) Amsterdam ofisinde birlikte çalışmayı teklif etti. Ben de doğruca Amsterdam’a gittim. Ama Amsterdam’da çalışırken dahi aklım hep Almanya’daydı. Almanya’yı hep daha ev gibi hissettim. Üyesi olduğum Art Directors Club, yıllar içinde biriktirmiş olduğum arkadaşlar da bunda etkili tabii. Bir de Alman mantığı bana daha uygun. Bauhaus ekolünden geliyorum, ondan mı acaba? :))
“Burada sunuma hazırlık süreleri insani bir boyutta. Gece gelen brief’e ertesi gün sunum yapmak gibi bir kültür yok. Benim İstanbul’dan hatırladığım o; müşteri temsilcilerinin müşteriden sabah 7’de mesaj alıp bizi strese boğmaları…”
KÖ: İstanbul, Amsterdam, Berlin arasında ajanslar arası çalışma benzerliklerini ve farklılıklarını gözlemlemişsindir, neler dikkat çekiyor? Şu anda çalıştığın ajansta ortalama bir çalışma günü nasıl geçiyor? Müşteriden gelen brief’ten sunuma kadar geçen hazırlık sürecinde nasıl bir yol izleniyor?
Esra Gülmen: Burada sunuma hazırlık süreleri insani bir boyutta. Müşteriden gece gelen brief’e ertesi gün sunum yapmak gibi bir kültür yok. Benim İstanbul’dan hatırladığım o; müşteri temsilcilerinin müşteriden sabah 7’de mesaj alıp bizi strese boğmaları. Berlin’de Amsterdam’dakine göre daha çok çalışıyorum. Amsterdam’daki ajansımda çalışma saatleri birazcık şaka gibiydi. Saat en geç 6-7 gibi herkes işten çıkmış olurdu. Hollandalılar için özel hayat aşırı önemli, iş kesinlikle ikinci planda geliyor. Almanlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, burada çalışma saatleri çok daha uzun, ama yine de İstanbul’a göre çok daha insani. Çalışma saatlerinin uzunluğu ve yoğunluğuyla bilinen Heimat’ta çalışıyorum, ama burada bile öyle sabahlara kadar çalışmak, her hafta sonu işe gelmek gibi bir durum çok nadir. Konkur zamanları çok daha yoğun oluyor. Ama günlük işler, brief ve teslim süreleri, gayet insani ve makul.
“Kişisel işlerimde insan psikolojisi ve günlük problemler en büyük ilham kaynağım. Duygu durumları, insani ilişkiler ve günlük iç görüler üzerine düşünmeyi ve bunları tasarıma dökmeyi seviyorum.”
KÖ: Nelerden ilham alarak fikirlerini geliştiriyorsun? Tasarımlarını ve arkasındaki felsefeyi bize nasıl yorumlarsın? Türkiye’de büyümüş olmanın işlerine bir katkısı var mı?
Esra Gülmen: Kişisel işlerimde insan psikolojisi ve günlük problemler en büyük ilham kaynağım. Duygu durumları, insani ilişkiler ve günlük iç görüler üzerine düşünmeyi ve bunları tasarıma dökmeyi seviyorum. Tarz olarak yapmaya çalıştığım şey ise bu duygu durumlarını ve kavramları en kaba ve basit haliyle verebilmek. Eserlerime bakan insanlar da gülümseyip “hakikaten öyle ama ya!” diyorsa benden mutlusu yok. Tasarım projelerindeyse, yine ayni şekilde en basit ve zeki bir biçimde fikri nasıl verebilirim, onu yapmaya çalışıyorum. Türkiye’de büyümüş olmamın en ve tek güzel yanı da, bu mizah ve sarkazm dolu çevrede büyümüş olmam.
Daha önce, ne ara bu kadar iş yaptığımı soran birine: Herkes sigara arası verirken, ben oturup sinirlendiğim ya da komik bulduğum şeyleri çiziyorum demiştim. Gerçekten öyle, ve bunu her gün yapmaya çalışıyorum. Bazen dijital, bazen kağıt üzerine mürekkep, ya da tişört üzerine çiziyorum ve Instagram hesabımda #esrasmoleskine etiketi altında topluyorum.
KÖ: Bir tasarımcı olarak en büyük hedefin nedir? Türkiye’de grafik tasarım adına neyi değiştirmek, geliştirmek isterdin?
Esra Gülmen: En büyük hedef diye sorduğun için söylüyorum: Bir tasarımcı olarak en büyük hedefim daha iyi bir sanatçı olma yolunda sanki. Sadece sanat işleri yapmak, sergiler açmak; açıkçası en büyük hayalim bu. (Umarım patronum Google Translate ile çevirmez bu röportajı.)
Türkiye’de çok iyi tasarımcılar var, çok beğendiğim grafik tasarımcılar var. Değiştirmek istediğim şey, belki müşterilerin düşünce yapısı olabilirdi. Birçok yetenek, kalitesiz briefler ve yorumlar yüzünden harcanıyor gibime geliyor.
KÖ: Şansını başka ülkelerde denemek isteyen genç Türk tasarımcılara ne önerirsin?
Esra Gülmen: Güzel portfolyo yapsınlar. Portfolyolarında kendilerinden bir parça, yani kendilerini kattıkları bir iş olmasını tavsiye ederim. Kişisel işler çok değerli. Ve İngilizce öğrenmek de şart tabii.
Esra Gülmen’in işlerini instagram.com/esra_gulmen hesabından takip edebilirsiniz.
Görsel: Esra Gülmen