Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu gibi organizasyonları düzenlemek zordur. Çok fazla insanın koordine edilmesi, her şeyin kontrol altına alınması ve özellikle iyi bir maddi kaynak yaratılması gerekir. Burada da sponsorlar devreye girer. İki senedir organizasyona destek olan Vestel de onlardan biri. Organizasyonunun büyüklüğüne yakından şahit olduktan sonra bu desteğin ne kadar önemli olduğunu daha iyi algılıyorsunuz.
2016 Türkiye Bisiklet Turu’nu bekleme süreci ise belirsizliklerle doluydu. Yarışın hemen her sene çok geç yapılan ihalesi bu sene Şubat ayının sonuna kadar sarkmıştı. Senelerdir organizasyonu düzenleyen yerine başka bir şirketin ihaleyi kazanması da “Acaba iki ay gibi kısa sürede bu işin altından kalkabilecekler mi?” sorularını akla getirdi doğal olarak.
Ancak gönüllülerden bariyer ekibine kadar çoğu görevlinin eski organizasyonda da çalışmış olması, bu geçiş sürecinin minimum zararla atlatılmasını sağladı. Tabii sponsorların desteğini de unutmamak lazım. Bu sporun en bilinen organizasyonu Fransa Bisiklet Turu’nun bile sponsorlara bağımlı olduğunu düşünürsek Türkiye Turu gibi yarışlarda bu desteğinin daha da önemli fazla olduğunu söylemek yanlış olmaz. Özellikle son yıllarda Vestel gibi bisiklet sporuna birçok alanda katkıda bulunan şirketlerin sponsor olması, yarışın geleceği için iyi haber.
Yeni organizasyonun en büyük eksiklerinden biri ise yarışa gelen takımların listesine göz atınca fark ediliyordu. Daha önce en az yedi ya da sekiz WorldTour (WT) takımı izlediğimiz yarışa, bu yıl sadece iki WT takımı (Lotto Soudal ve LampreMerida) geldi. Özellikle de birkaç ay önce Trek gibi takımların gelme ihtimalinin konuşulduğunu düşününce, yarıştaki pelotonun düşük seviyede kalması hayal kırıklığı yarattı şüphesiz.
Yenilikler
Türkiye Bisiklet Turu’nun parkuru yıllardır aynı kalmıştı. Alanya etabıyla başlar ve oradan İzmir’e doğru ilerlerdi bisikletçiler. İzmir-İstanbul arasındaki transfer sonrası da İstanbul’da yarışın son etabı koşulurdu. Fakat bu sefer işler biraz değişti. Tur, 2011’den sonra ilk defa bu yıl İstanbul’dan başladı. İkinci etap için durağımız, Türkiye Turu’nun ilk kez geçtiği Kapadokya oldu. Kapadokya’dan sonra; Aksaray, Konya ve Seydişehir de yarışın ilk defa geçtiği diğer yerler oldu. SeydişehirAlanya etabının ardından yarış, alışık olduğumuz rotasına döndü. Ta ki son etaba kadar. Önceki senelerde Meryem Ana tırmanışıyla biten Selçuk etabının finişi ilçe merkezinde yapıldı. Elmalı’dan sonra genel klasman adayları için bir fırsat olan etap, bu sene sprinterlere daha uygun bir parkura sahipti.
Tanıdık İsimler
Sayıca eski yıllara göre daha az olsa da bisikletin önemli isimlerinden bir kısmını yine Türkiye Bisiklet Turu’nda izleme şansı bulduk. 2010’dan bu yana aralıksız her sene Türkiye Turu’na gelen Greipel, pelotonun en yaşlı bisikletçisi Davide Rebellin, geçen sene Vestel Türkiye Güzellikleri klasmanını ve son etabı kazanan Lluis Mas Bonet gibi isimler bunlardan birkaçıydı. Önceki yıl Türkiye Turu’ndan sonra katıldığı İtalya Bisiklet Turu’nda (Giro d’Italia) iki etap kazanan Sacha Modolo da yine Giro’ya hazırlık için Türkiye’ye gelen sprinterler arasındaydı.
Tur her zaman genç bisikletçiler için bir fırsat olmuştur. Tejay van Garderen, Thibaut Pinot, Simon ve Adam Yates gibi isimler, kariyerlerinin başlarında Türkiye’de izlediğimiz bisikletçilerden birkaçı. İtalyan bisikletinin yeni yeteneklerin Jakub Mareczko da 2015’te tamamlayamadığı yarışta bu sene bir şans daha yakaladı. Kazandığı iki etapla da bu şansı iyi kullandı.
Yeniden Doğuş
Türkiye Turu’nda daha önce 10 etap kazanan Greipel, bu seneyi tek etap zaferiyle noktaladı. Genelde toplu sprint finişleri sonrasında etap kazanmasına alışık olduğumuz Alman sprinter, bu seneki etabını biraz farklı bir şekilde kazandı. Rüzgârın etkili olduğu Vestel Aksaray-Konya etabında tempo yaparak pelotonu dağıtan Lotto Soudal, Greipel için kolay bir zaferin yolunu açtı.
Greipel, Türkiye’deki 11. etabını kazanırken takım arkadaşı Kris Boeckmans’ın üçüncülüğü de en onun başarısı kadar ön plandaydı. O etapta elde ettiği üçüncülük, 2015 İspanya Bisiklet Turu’nun sekizinci etabında geçirdiği kaza sonrası yaklaşık 10 gün komada kalan ve sadece bisiklet kariyeri değil, hayatı da riske giren sporcunun geri dönüşünün işaretiydi. Boeckmans, o etabın kendisi için neler ifade ettiğini şu sözlerle anlattı: “Vuelta’daki kazanın üzerinden neredeyse dokuz ay geçti. Bir bebeğin hayata gelişi gibi, benim yeniden doğuşum da dokuz ay sürdü.”
Peki Sonrası?
Türkiye Turu’nun Dünya Turu (WT) takvimine girme ihtimali uzun süredir konuşuluyor. Ama bu konuşmalar, daha önce olmadığı kadar açık ve gerçekçi artık. Fransa Bisiklet Turu’nun organizatörü ASO ile Uluslararası Bisiklet Federasyonu (UCI) arasında bir süredir devam eden soğuk savaş nedeniyle bisiklet takviminde önemli değişiklikler görmemiz olası. ASO, eğer söylediği gibi yarışlarını Dünya Turu takviminden çıkarırsa orada önemli bir boşluk doğacak. Bu, Türkiye Turu gibi uzun süredir gelişim gösteren yarışlar için iyi bir haber olabilir.
Ancak Türkiye Bisiklet Turu’nun geleceği biraz da yerel etkenlere bağlı. Federasyonun organizasyon ihalesini yarışa sadece birkaç ay kala düzenlemesi ve ihalenin tek sene için geçerli olması süreklilik açısından önemli bir sorun teşkil ediyor.
Bunu da bu sene gelen takımların seviyesine baktığımızda gördük. Dünya Turu takviminde yer alması durumunda Türkiye Bisiklet Turu organizasyonunun daha da büyüyeceğini dikkate alırsak bu konuda giderilmesi gereken soru işaretleri hâlâ mevcut.