“Herkesin bir ideali olmalı”
Bu sözlerle hayatımıza giren İdeal Kart geçen hafta Fortis’in (eski Dışbank) kredi kartı markasını World yapmasıyla tarihe karıştı.
Ideal’in lansman filminde Orhan Agabey’in sazına bas gitarıyla bir delikanlının eşlik ettiğini hatırlıyorum. Bu aşağıda bulduğum ise aslında bir devam filmi.
Konuyla ilgili Uğur Abi’nin yazısı aslında çok doğru bir konumlandırma ve detaylı bir statejiyle yaratılan bir markanın günlük alınan yanlış kararlarla nasıl sonunun geldiğini güzel bir şekilde anlatıyor.
Hikayenin özeti şu: Büyük şehirleri tutmuş büyük kartlarla rekabet yerine, Anadolu’yu hedef almış ve bu hedefinde de başarılı bir şekilde ilerlemekteymiş İdeal. Bir gün bankanın yönetim kurulundan birisi kendi alışveriş yaptığı mağazalarda bu kartın geçmemesine bozulup tüm marka stratejisini bozarak İdeal’i rekabet gücü nispeten az olan bir alana sokmuş. Bu da uzun vadede İdeal’in başarı elde ettiği alanı bırakması ve rakiplerine karşı giderek zayıflaması anlamına gelmiş. (Yazının tamamını da bir okuyun)
Tüm bu hikayeye rağmen Fortis, İdeal’i yeniden diriltmek yerine öldürüp, yerine buram buram Yapı Kredi markası olan World’e geçiş yaptı. Bu noktada benim aklım biraz karışık. Bildiğimiz gibi kredi kartı markaları kendi başlarına büyüdükten sonra 1. ligde olmayan bankalar bu kartlarla rekabet yerine onlarla konsolide olmayı tercih etmeye başladılar. Hatırladığım örnekler:
– Oyakbank: Maximum
– Halkbank: Advantage
– TEB: Bonus
– Şekerbank: Bonus
Örneğin TEB’in Bonus’a geçiş reklamını hatırlayalım. Bu reklamda TEB, bankasının müşterilerinin ayrıcalıklarına Bonus’un da eklendiğini söylediğinde aslında hangi markanın reklamı yapılmış oluyordu sizce?
Özetle, tartışmak istediğim:
1- İdeal kartın ölmesi ve yerine Fortis’in World’le anlaşmasına ne diyorsunuz?
2- Markaların bu tip ortaklıklarına nasıl bakıyorsunuz?
(Konuyla ilgili Selim Tuncer’in Pamukbank ve Fortis yazılarına da bir göz atın)