Hindistan dendiğinde akıllara pis ve kirli bir atmosfer, inekler üzerine yapılan yersiz şakalar, kast sistemi ve geri kalmış uygarlık düzeyi geliyor insanın aklına. Küresel çapta yaratılan bu algıyla beraber Vodafone Self Defence Umbrella ve Grey imzalı Neelvasant Sağlık Vakfı ve Araştırma Merkezi öncülüğünde geliştirilen Life Saving Dot gibi kampanyalarla Cannes Lions’dan bugüne Hindistan için iyileştirme yapılabilecek bir çok konu olduğunu gördük.
David Aufdembrinke tarafından hazırlanan Alban Endlos – Umda ve World for All imzalı #AStreetDog isimli kısa filmler de Hindistanda yaşamın hem köpek hem de insan için oldukça zor ve çetin olduğunu gösteriyordu. Tüm bu ikilemler arasında Neftali‘nin hazırladığı India – Land of Kings isimli kısa filmi, tüm dünyanın perspektiften ibaret olduğunu ispatlarcasına bir seyahati aktarıyor.
Hindistan’ın birden fazla çehresi olduğunu, Dünya’nın 7 harikasından biri olan Tac Mahal’in de Hindistan’da olduğunu, sosyokültürel tabakaların dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da yaşam zincirinin farklı basamaklarında yer aldığını ve bu ikilem sırasında güzelliklerin de dışarıdan bakıldığında fark edildiğini gösteriyor.
Turist olmak ve yabancı gözüyle bakmak her zaman daha güzel bir vizöre sahip olmaktır. Çünkü bulunulan zaman kısıtlıdır ve kötüyü görme ihtiyacı duymaz insan. Betonlar üzerine kurulan ve içinde yaşayanlar üzerinde kaçma isteği uyandıran İstanbul’un da turistler tarafından harika, büyüleyici, baş döndürücü gibi sıfatlarla anılmasını, Hindistan’a bakarak açıklayabiliriz.
Türkiye’nin nasıl göründüğünü hatırlamak içinse geçen sene Leonardo Dalessandri tarafından hazırlanan Watchtower of Turkey isimli filmi hatırlamakta fayda var.
Görsel; Vimeo