İnternette ürettiğimiz birçok veriye Google sahip. Google hayatımızın yıllardır bir parçası olduğu için artık bizi tanıyor. Kişisel olarak neleri sevdiğimizi, dinlediğimizi, araştırdığımızı, okuduğumuzu öğreniyor ve bizi hep daya iyi tanımak istiyor. Bir yandan bizi git gide bu kadar iyi tanıması güzel bir detay çünkü bu hayatımızı kolaylaştırıyor. Bir yandan da korkutucu, ne olacağını, bizim verilerimizin nasıl işleneceğini bilmiyoruz. Eğer New York’taysanız, Google kişisel olarak verilerimizin işlenmesini “Deep City” isimli çok güzel bir veri görselleştirme projesiyle kullanıcılara deneyimletiyor.
Dünyayla etkileşime girdiğimizde milyonlarca veri noktası oluşturuyoruz. Google da bunu en iyi bilen şirket olduğu için, bizlere bunu daha etkileyici bir şekilde deneyimletmeyi amaçlıyor. Deep City, Google’ın küresel teknoloji bürosu olan New York merkez binası için HUSH tarafından tasarlandı. HUSH’ın tasarladığı dijital deneyim üç kısımdan oluşuyor: The Passage, City Cave ve The Skywalk. Tasarlanan üç kısmı merkez binaya kurmak için HUSH’ın tasarımcı ekibi ve Google iş birliği yaptı. Üç kısımda da ziyaretçilerin orada bulundukları süre boyunca yerleştirmeler jestlerini, hareketlerini ve seslerini kaydediyor. Kaydedilen bu veriler sonrasında ziyaretçilerin oradaki yolculuğunu anlık olarak bilgilendirici ve sanatsal bir kayda dönüştürüyor. Ortaya çıkan renkli görüntülerse gerçekten insanı hayran bırakıyor.
Kendi Verilerimize Derin Bir Dalış
The Passage kısmı üç parçalı dijital yerleştirmenin ilk kısmını meydana getiriyor. Burada ziyaretçiler renklerden oluşan ekranın karşısında hareket ve jestleriyle etkileşime geçiyorlar. Ziyaretçiler vücutlarının verilerini fiziksel ışık katmanları olarak deneyimliyorlar. The City Cave ise ziyaretçileri ses ve hareket verilerinin görselleşmelerini deneyimleyecekleri 360 derecelik bir yolculuğa çıkarıyor. Kişiler burada ekrandaki sorulara jestlerle ve sesle cevap verebiliyor. Veriler kişinin seçtiği yöntemle göre şekilleniyor. Kişiler burada ellerinin hareketleriyle favori kelimelerini seçiyorlar ve böylece renkli düşük-poligonlardan oluşan kombinasyonlar ekrana geliyor. Son olarak da ziyaretçiler The Skywalk’ı deneyimliyorlar. Adı gibi ziyaretçinin üzerinde yani havada bir ekranda deneyimleniyor bu kısım. Kişinin Deep City’de geçirdiği zaman boyuncaki tüm hareketlerinin verisini görselleştiren The Skywalk, ziyaretçinin tüm hareketlerinin nasıl bir renk cümbüşüne dönüştüğünü gösteriyor.
HUSH ve Google birlikte çalışarak disiplinler arası uzmanlıklarını kullandıkları bir tasarım ortaya çıkarmış. Tasarım, ofisin insan verilerini kişiselleştirilmiş deneyimlere dönüştürmesini anlatıyor. The Passage, jeolojik esintiler taşıyor ve yarı saydan şeritlerden yapılıyor. Programlanabilir LED paneller sayesinde dalgalı duvarlar oluşturuldu. Bu duvarlar, bakıldığında sanki buzlu bir camın arkasından görülen topografya haritalarını andırıyor. Ziyaretçiler bu duvarların önünde yürüdükçe LED paneller değişken bir aydınlatma efekti üretiyor. The City Cave ise tasarımıyla ziyaretçilere içine dala bilecekleri bir çevre oluşturuyor. Bu çevre için açılı olarak asılı dizilmiş dikroik camdan oluşan 22 panelden faydalanıyor HUSH. Çıkarılabilir cam panellerin arkasında, OLED TV ekranları ziyaretçilerin alanla etkileşime girmesine izin veren dijital içerikler sunuyor.
Deep City tüm vücudumuzun, hareketlerimizin ışık ve renk oyunlarına dönüşmesini çok etkileyici bir şekilde aktarıyor. Her ne kadar kompleks varlıklar olsak da bu yerleştirme gösteriyor ki aslında tüm verilerimizin çıktısı ışık ve renk oluyor günün sonunda.
Google: Deep City, SXSW 2018 Interactive Innovation Awards’ta Visual Media Experience kategorisinin finalistleri arasında yer alıyor.
Görsel: HUSH, Vimeo