Yarattığımız dijital dünya içerisindeki her öğenin harcında analog dünyadan malzemeler bulunuyor. Fotoğraf, resim, ses, sinema geleneksel yapılarıyla beraber dijital gelişmlere uyum sağlayarak farklı bir boyut kazanıyor. Fotoğrafları sadece banyo sırasında kullandığımız kimyasallarla değil yazılımlarla da değiştirebiliyoruz. Resimleri farklı boya maddeleriyle çeşitlendirip farklılaştırabiliyorken dijital olarak da var edebiliyoruz. Sinema tekniklerini farklı kamera açıları ve kayıt yöntemlerinin yanı sıra dijital destekli manipülasyonlarla üç boyutlu kaydedip görsel efektler uygulanabiliyor. Sesler de tıpkı bu yaratıcı kalemler gibi elektronik ile analog arasındaki uyum ve değişime tanık oluyor.
Analog seslerin üretilmesi sadece geleneksel telli ve vurmalı enstrümanlarla oluşturulmuyor. Doğa, her saniye bir sesin yankılanmasını ve duyulmasını sağlıyor. Yansıma olarak değerlendirilen bu sesler müzik içerisinde de kullanılıyor. Mercan Dede, doğal sesleri kullanarak suyun özüne yaptığı yolculuğu müziği ile anlatabiliyor. Pink Floyd, 1972 yılında Live at Pompeii kayıtlarında doğal sesleri ve elektronik enstrümanları Pompeii’deki amfitiyatronun akustik dokusuyla birleştirerek doğanın seslerinden faydalanıyor.
Görkem Şen, analog dünyanın doğa ile bağını işleyerek tek bir elektronik devreye sahip olmayan Yaybahar isimli enstrümanını tasarlayıp geliştiriyor. Bu enstrüman, sarılmış ve gerilmiş tellerin gövde ile arasındaki titreşim ile doğal sesler ve akustik üretiyor. Farklı tasarımı ve doğal titreşimleri ile müzik üretiminde yeni perspektifler üretebilecek potansiyele sahip. Analog dünya ve doğal tınılar Yaybahar ile oluşurken dijital dünya ile bağlantısı da üretim değil sunum aşamasında, Vimeo ile oluyor.
Yaybahar’ı bir tamlama ile açıklamak için, “doğal kaynak kodlu naturel vibrasyon mekanizması” kelimelerini arka arkaya koymamız gerekiyor.
Enstrüman: Yaybahar
Performans: Görkem Şen
Video: Levent Bozkurt
Video Düzenleme: Olgu Demir
Ses Mix: Mert Aksuna
Yer: Alişler Yurdu
Görsel; Vimeo