Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
22 Yıllık Animeden Beyazperdeye Uyarlanan Ghost in the Shell’i İzledik [İnceleme]

22 Yıllık Animeden Beyazperdeye Uyarlanan Ghost in the Shell’i İzledik [İnceleme]

Spoiler'sız incelediğimiz Ghost in the Shell'in beyazperde uyarlaması başarlı bir uyarlama mı aslını mı yaşatıyor?

Masamune Shirow tarafından yaratılan ve Mayıs 1989’da yayınlanmaya başlayan Ghost in the Shell’in mangası biraz sonra anacağımız animasyon film ve beyazperde uyarlamasının temelini oluşturuyor. 28 yıllık bir evren olan Ghost in the Shell, kurduğu evren ve anlattığı hikaye ile Japonya’da iki uzun metraj animasyon filmi, 53 bölümlük anime serisi ve 4 filmlik yan yapım yaratmayı başarmış bir külliyat. Beyazperdeye uyarlanan film ise evrenin ilk anime uyarlaması 1995 yapımı Mamoru Oshii’nin yönettiği Ghost in the Shell‘i temel alıyor.

31 Mart Cuma günü vizyona girecek olan Rupert Sanders‘ın yönettiği beyazperde uyarlaması Ghost in the Shell (Türkiye’deki ismiyle Kabuktaki Hayalet), duyurulduğu andan itibaren ana karakter Mira‘yı canlandıracak oyuncu olarak Scarlett Johansson’un seçilmesi yüzünden eleştiriler almıştı. Bu yorumların temelinde ise Japonya menşeli bir yapımın batı uyarlamasında Asya kökenli bir oyuncu yerine beyaz birinin tercih edilmesi yatıyordu. Scarlett Johansson’un oyunculuğu film boyunca sırıtmasa da Uzak Doğu’da -şehir tasarımında Hong Kong’dan ilham alınmış– geçen bir hikayede detaylara takıldığınız takdirde göze batmaması kaçınılmaz.

Düzenlenen basın gösterimiyle izlediğimiz Ghost in the Shell’den seyir zevkini bozmayacak bilgilerle, spoiler’sız, bahsedecek olursak, teknolojinin çok ilerlediği ve insanların kendilerine yapay parçalar taktığı bir gelecekte insan beyninin tamamen sentetik bir bedene başarıyla aktarıldığı ilk birey Mira oluyor. Vücudu tamamen hissiz, yapay ve yabancı iken beyni ve ruhu önceki yaşamından yanına kalan tek şey oluyor. Sentetik vücudu kabuğuyken beyni ise bu kabukta yaşamaya mahkum bir hayalet olarak varlığını sürdürüyor. Ve Mira, devlet tarafından kurulan özel birlikte Section 9’ın bir parçası olarak siber terörizmle savaşıyor. Partneri Batou (Pilou Asbæk) ve akıl hocası Aramaki (Takeshi Kitano) ise hikayedeki diğer kilit karakterlerimiz.

Filmin aksiyon ve varoluşsal buhranları arasındaki denge iyi kurulmuş. Oshii’nin Ghost in the Shell’ine göre ise daha basitleştirilmiş bir anlatım hakim. Karakter gelişimi, hikayenin ilerleyişi adeta emekleyen bir bebeğin yürümeyi öğrenişi sadeliğinde ilerliyor. Oyuncu seçimlerinde ise Scarlett Johansson’un görece eğreti duruşuna karşılık Pilou Asbæk ve Takeshi Kitano karakterleriyle özdeşleşiyor. Asbæk‘in bembeyaz ve küt saçları animasyon ile beyazperde arasında en dengeli yakalanan seçim olarak dikkat çekiyor. Kitano ise 1994’te yaşadığı bir trafik kazasıyla yüzünün yarısı felç geçirmiş. Bu gerçeklik de filmdeki değerli detaylar arasında yer alıyor. Detay demişken, Oshii’nin Ghost in the Shell’inde Mira, sentetik vücudunun etkisi perçinlemek adına bir kez bile gözünü kırmaz. Scarlett Johansson ise içindeki boşluğu sürekli olarak sorgulayan karakterinde bu dokuyu yaratmayı başarıyor ancak göz kapaklarının hareket ettiği de oluyor.

Filmin geçtiği evren ise görsel olarak geçtiğimiz yılın büyük ses getiren kısa filmlerinden HYPER-REALITY‘nin bir izdüşümü gibi. Beyazperdeye baktığımız zaman ise Blade Runner gibi bilimkurgu yapımlarının sunduğu karanlık, puslu, her yerden neon tabelaların çıktığı ve gökdelenlerin kapladığı bir dünya atmosferi sürüyor. Hikayeyi bir kenara bırakacak olursak da Ghost in the Shell evreni bir sanal gerçeklik deneyimine dönüşüp şehirde özgürce dolaşma fırsatı sunsa pek çok kişi bu şehirde saatini geçirecektir.

Ghost in the Shell’in beyazperde uyarlaması, genel iskeletiyle yorumlandığı zaman Dragon Ball, Death Note, Attack On Titan gibi gerçek oyuncular tarafından canlandırılmış olumsuz eleştiriler almış uyarlamaları gördükten sonra Rupert Sanders‘ın Ghost in the Shell’i oldukça tatmin edici. Ancak -cinsiyet kalıplarından bağımsız olarak- 18 – 30 yaş arası erkekleri hedefleyerek üretilen fakat ilgi duyan her okura hitap eden manga altkümesi olan seinen türünün öğelerini de barındıran Oshii’nin Ghost in the Shell’ine kıyasla, Sanders’ın filmi Hollywood’un büyük bütçeli yapımlarını pek çok açıdan takip eden, izleyici üzerinde senelerce konuşacağı bir iz bırakamayan bir tüketim metası olarak karşımıza çıkıyor. Sanders’ın Ghost in the Shell’i güzel evren tasarımı ve etkileyici efektler görmek isteyenlerle Japonya’nın özgün yapımlarına giriş yapmayı hedefleyenler için tatmin edici bir yapım.

Kapanışı ise Oshii’nin Ghost in the Shell’inin, zamanın eskitemeyeceği, giriş jeneriği ile yapalım;

Görsel: Paramount Pictures