Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
Biz Markalarımıza Reklam Yapmıyoruz, Onların Müşterilerine Reklam Yapıyoruz [Kristal Elma 2015]

Biz Markalarımıza Reklam Yapmıyoruz, Onların Müşterilerine Reklam Yapıyoruz [Kristal Elma 2015]

"Biz klasik İngiliz tarzını çok iyi bir şekilde tasarlarız, birazcık modern dokunuşlar katarak..."

Evet, Kristal Elma’nın 2. gününde Rose’un ortak yaratıcı yönetmenlerinden Simon Elliott ve Garry Blackburn İngiltere’den gelip biz dinleyicilere, “nasıl bir markayı yeniden insanların kafasında konumlandırırsın”ı anlattı.

İlk olarak bu iki sanat dolu adam, kendilerine ‘We are branding specialist’ diyerek kafalarımızda güzel bir yer edinip, konuşmalarına başladılar.

Bazı Kurallarımız Var!

Bir marka bize hangi sorunla geliyor olursa olsun, bunu çözmek için bazı kurallarımız var. İlk olarak ‘Biz müşterilerimiz için tasarım yapmıyoruz, biz kendimiz için de tasarım yapmıyoruz, biz sadece ve sadece müşterilerimizin müşterileri için tasarım yapıyoruz’ dediler. Bence bu yaklaşımı her ajans ve müşterinin benimsemesi lazım… İkinci olarak; ‘Kendinizi markanızın yerine koymanız lazım’ diyen Simon, sözünüzün eri ve verdiğiniz vaadi tutarlı bir şekilde desteklemeniz gerektiğini vurguladı ve ekledi: “Aksi takdirde müşterilerinizle aranızdaki bağı yıkmış olursunuz.”

İngiltere’deki çocuklu aileler, genelde çocuklarıyla müzelere, sanat galerilerine gidemediklerinden yakınıyorlarmış. Bunun nedeni, çocukların sanat eserlerine zarar verebileceği algısı. İkili, bu nasıl çözülebilir diye düşünmüş ve aslında çocukların gerçek birer sanatçı olduğu kanaatine varıp aşağıda görmüş olduğunuz çantayı tasarlamışlar. Olay çok basit! Siz müzede gezerken çocuğunuz da müzede resim yapıp, yapmış olduğu resmi, görmüş olduğunuz gibi çantaya koyacak.

İkili gerçekten çok basit fikirleri markanın kimliğine de uyacak bir şekilde oturtarak, sönmüş olan markaları tekrar canlandırıyorlar. Son olarak yapmış oldukları bir projeden bahsetmek istiyorum…

English National Opera için yapmış oldukları yeniden markalandırma çalışmalarını bizlerle paylaştılar.

Opera, Londra’daki en büyük tiyatro salonuna sahip fakat şöyle bir sorunları varmış: Sanatseverler ile tam bir bağ kuramadıklarını ve operanın high class bir sınıfa hitap ettiği algısını değiştirmek istediklerini söylemişler. İkili bunu çözmek için şu ilkeyi benimsemiş; ‘Beautiful stories, unforgettable stories’. Yani, “kitapların kapak fotoğrafları çok canlı ve ilgi çekicidir fakat, kitabı asıl aldıran arkasındaki yazılarıdır”. Bu felsefe ile markaya ilginç hikayeler yazarak English National Opera’sını bu şekilde konumlandırmışlar.

– Sıkıcı olan logo daha canlı bir hale getirilmiş.

– Kullanılan dili değiştirerek daha samimi bir dil seçilmiş.

Bu hikayeleri ve opera resimlerini, metrolara, cafe’lere ve şehirdeki diğer alanlara koyarak insanların ilgisini çekmeyi başarmışlar.

Görsel; Bigumigu