Yaratıcı bünyeler için günlük besin kaynağı
C.M. Kösemen ve Google DeepDream ile Yeniden Doğan Eserleri [Röportaj]

C.M. Kösemen ve Google DeepDream ile Yeniden Doğan Eserleri [Röportaj]

Sanatçı ve araştırmacı C.M. Kösemen ile bilgisayar mühendisi Roelof Pieters DeepDream algoritmasını sanat dünyasında sistematik şekilde uygulayan ilk ikili oldu.

Google Deep Dream uygulaması, geçen hafta gündemimizde büyük yer tutmuştu. Nöronların yapısını taklit ederek, görselleri hayvan yüzleri, gözler ya da gerçeküstü detaylar ile dolduran bu program büyük şaşkınlık ve heyecan yaratmıştı. “Yapay zekanın halüsinasyonu” olarak adlandırılan Deep Dream uygulamasının kaynak kodu halkla paylaşılınca bilgisayar mühendisleri algoritmayı kendi başlarına denemeye başladı. Daha basit görsel uygulamaları için bir arayüz bile çıktı.

Yapay zekayla sanatını bir araya getiren sanatçılardan biri de C.M. Kösemen oldu. İşlerinde karma figürlere, çin, ruh ve eski çağlardan kalan hayvan şekillerine sıklıkla yer veren Kösemen, yapay zekanın eserlerine ne şekilde yorum katacağına ve eserlerini neye dönüştüreceğini merak etti ve Amsterdam’da yaşayan veri bilimcisi Roelof Pieters ile ortak bir çalışma yürüterek resimlerini Deep Dream uygulamasına tamamlattı.

Sanat dünyasının yapay zeka yorumlamasını ne derece kabul edebileceğini merak eden ve ilk kez sistematik bir şekilde eserlerine uygulayan C.M. Kösemen bu atılımıyla uluslararası basında haberlere konu oldu. Biz de, Bigumigu olarak sanatçıyla işin ortaya çıkış süreci ve yapay zekanın sanat dünyasına etkileri hakkında sohbet ettik. Eserlerin hepsini buradan inceleyebilirsiniz.

Bigumigu: Google Deep Dream’ı ilk kez kullanan bir sanatçının zooloji, paleontoloji, evrim gibi alanlardan beslenmiş olması “tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” hissi yaratıyor. Deep Dream’e yönelmen nasıl oldu?

C.M. Kösemen: Uzun süredir yaptığım resimler insan hayvan karışımı yaratıklar, bilinç altından yansımalardan oluşuyordu. Google’ın araştırmasını görür görmez takibe aldım. Bir buçuk hafta önce de Deep Dream açık kodla kullanıma sunuldu. Hemen denemek istedim; fakat bunun için GitHub platformunu kullanmak gerekiyordu. Bu konularda çok cahilim, tek başıma beceremedim. Bu işlemi gerçekleştirebilecek bir bilgisayar mühendisi aramaya başladım.

Youtube’da Fear & Loathing in Las Vegas filmindeki LSD uyuşturucu sahnesini Deep Dream filtresinden geçirmiş bir video gördüm. Neredeyse bir milyon kere izlenen bu videoyu hazırlayan, Amsterdam’da yapay zeka üzerine doktora çalışması yapan bilgisayar mühendisi Roelof Pieters idi. Videosuna yaptığım yorumda kendi işlerimi de paylaşarak iş birliği teklifinde bulundum. İş birliğimiz bir buçuk hafta sürdü. Pieters, teknik bilgisi sayesinde Deep Dream algoritmasını ustalıkla kullandı, parametreleri ve programın diğer detaylarını ayarlayarak, çıkan eserlerin internetteki diğer Deep Dream çalışmalarından farklı olmasını sağladı.

B: Ortaya çıkan sonuçları nasıl değerlendiriyorsun?

K: Resimlerin araçla uyuşması, tematik bütünlüğü büyüleyiciydi. Aldığımız görüntüler psikoaktif uyuşturucu kullanan kişilerin çizdiği resimlere benziyor. Eski çağlarda şamanlar ve büyücüler uyuşturucu maddeler kullanıp ruhları görmeye çalışıyordu. Şimdi bu durumunun silikon ve plastikten bir makine için de geçerli olduğunu görüyoruz – ancak bu makineler uyuşturucu madde almıyor, detaylar içinde ona öğretilen formları görmeye çalışıyor. Mesela denediğim işlerimden bir tanesi ortaçağdan kalma şeytan resmine çok benziyor.

Bunun yapay zeka tarafından ortaya çıkması ise bütün bu “ruhlar dünyası” konusunun büyüsünü yok ediyor. Makineler böyle imajlar yaratabiliyorsa bizimkiler de kafamızın içinde oluyor demek ki – psikoaktif vizyonları açıklamak için öteki dünyalara ya da ruhlara gerek yok.

B: Gördüğüm kadarıyla farklı eserlerini Deep Dream ile yorumlamışsınız. Eserlerini seçerken nelere dikkat ettin?

K: Evet, çoğu eski resimlerimden: İstanbul, Empire Project Gallery ve Ankara, Siyah Beyaz Galeri’de yaptığım ilk sergilerimden seçtiğim resimleri kullandık. Daha flu ve dumanlı arkaplanı olan resimler seçmeye dikkat ettim. Sadece bir tane resmi bu deney için özel yaptım (alttaki eser).

B: Bu yapay zeka yorumlamasının sanat dünyasında geleceği olduğunu düşünüyor musun?

K: Kesinlikle, çok daha fazla Deep Dream uygulaması göreceğiz. Çoğunun sanatsal değeri olmayacak, sadece eğlence için üretilmiş eserler olacaklar. Deep Dream, birkaç seneye cep telefonu uygulaması olarak da karşımıza çıkabilir. Ama yine de Deep Dream ile ortak çalışma fırsatı bulduğum için çok mutluyum.

Kendi adıma bu yöntemden devam edeceğim. İlk adımda Pieters’la birlikte “imaj kütüphanesi” oluşturma fikrimiz var. Hayvan ve mitoloji görsellerinden oluşan 20.000 resimlik bir arşivim var. Bu arşivi Deep Dream’ın kullanımına sunmak istiyorum. Bir sonraki adımım da Deep Dream’ın işlemesi için özel 10-20 adet resim üretmek olacak. Sonuçta ortaya çıkan işlerin orijinallerini yapay zeka yorumları ile beraber sergilemeyi planlıyorum. Bir ihtimal Kasım’da gerçekleşecek Contemporary İstanbul’da görücüye çıkarabiliriz.

B: Peki bu yöntemden önce dijital teknolojileri ne kadar çok kullanıyordun?

K: Geleneksel malzemeleri de, dijital teknolojileri de resim yaparken kullanıyorum. Wacom tablet ile yaptığım çizimler daha çok dinozorlar ve diğer bilimsel konular ile ilgili. Fakat dijital sanatın mühendislik kısmına hiç yaklaşmadım, kod bilgim pek yok.

B: Yapay zekaya geri dönersek, bu yöntem insanları çok heyecanlandırdı. 90lı yıllarda robotlar ve yapay zeka hakkında büyük öngörüler vardı. 90’lardaki tahminler ve şimdiki gelişmeler hakkında neler düşünüyorsun?

K: 90’larda merak uyandıran konular yapay zekadan çok 3B yazıcı, CNC tezgahları, hareketli robotlar gibi şeylerdi. Günümüzdeki yeni dalga yapay zekanın gelişmesi üzerine. Yakın zamanda sinemalarda oynayan “Her” isimli bir film vardı. Filmin konusu, insan gibi zeki olan bilgisayar sistemleri hakkındaydı – günümüzde iPhone’lardaki Siri’nin çok daha gelişmiş bir hali gibi… İleride böyle şeyler gerçek olabilir.

Deep Dream teknolojisinin tek faydası halüsinasyon etkisi yaratmak değil. Yapay zeka geliştikçe bunun ötesi de olacak. Boya darbeleri, çizgi hatları, renkleri insan gibi kullanarak sanat eserleri üretebilen özel algoritmalar yaratılacak. Böyle bir düzende üretimin merkezinde yine insan olacak; yetenekli asistanlar gibi çalışan yapay zeka algoritmaları, bizim başladığımız işleri tamamlayacak.

B: Tam bu noktada böyle bir yöntemle ortaya çıkan işlerin orijinalliği konusunda ne düşünüyorsun?

K: Şu an için bu yeni, orijinal bir deneyim oldu. Gerek benim eserlerimin uyumu, gerekse işlerin kavramsal yönüyle. Ama Deep Dream ve benzeri algoritmalar popülerleştikçe orijinal yönü kaybolacak. Bunu kötü görmüyorum ama. Önemli olan farklı şeyler yaparak sınırları genişletmek, insanları düşünceye sevketmek, büyüleyici, yeni şeyler yaratmak.

B: Son olarak, bilinçaltı konusunu heyecan verici bulduğunu biliyoruz. Deep Dream’ın bilinçaltına ışık tutma işlevi olduğunu da düşünüyor musun?

K: Sanat eserlerinin çoğunun dibinde bilinçaltı konusunun yer aldığını düşünüyorum. Evrimsel konuları ve olayları yorumlamaya yardımcı olduğunu da. Sanatın bu türü ilgimi çekiyor. Mağara resimleri, eski çağlarda taşların üzerine yapılanlar, çin-peri resimleri… Çok temel ve doğrudan vurucu öğeler var ve kendi işlerimde de bunu göstermeyi seviyorum.

Türkiye’de genç sanatçılar arasında grotesk, mistik öğelere bir ilgi var. Sanatı yaparken her zaman ayağımızın yere basması gerektiğini düşünüyorum. İşin büyüsü resmin kendisinde zaten. Resminin yaratıcı olması için ille de şaman olman, mistik dünyalara yelken açman ve ruhlar aleminde dolaşman gerekmiyor. Bilgi ve merak bütün uyuşturuculardan daha etkin bir yaratıcılık kaynağı.

Deep Dream’e gelince, bu algoritma içine yüklenen resimler kadar “yaratıcı” olabiliyor. O nedenle Deep Dream algoritmasını mistik değil teknik bir araç olarak görüyorum.

Görseller: Bigumigu, Tumblr, Gizmodo
Manşet görseli düzenlenmiştir.